14 Ekim 2016 Cuma

NAR -Seyhan Livaneli


NAR, Seynan Livaneli'nin okunası romanlarından biri. Geçmişin kirlerini çıkaramayız, izlerini söküp atamayız. Acı geçmişleri olan ailelerin, kopuşların, bile bile ölüme gidişlerin, geri dönmeyişlerin romanı.

Nar, Türkiye'nin ve dünyanın yakın geçmişinde Silva isimli bir ermeni kızın romanı.
1800'lerin son yılları ile 1900'lerin başları ve ortalarında yaşanan olayları, Silva'nın ve yakınlarının yaşananlardan nasıl etkilendiğini gözler önüne seriyor. 
Ermenilerin Anadolu'daki yaşamlarını, Müslüman Türk ailelerle ilişkilerini, dostluklarını, ortak kültürlerini, tehciri ve tehcir sonrasını anlatıyor.
Yaşanan acılara rağmen insan sevgisini kaybetmeyen Silva'nın hayata bakışı ve dünyayı barışa götürmek için verdiği uğraşlar, anlatılan tarih dilimi içinde gerçekleşiyor.
Tehcirden sonra Paris'e yerleşen Silva, Almanların Paris'i işgalinde Yahudilerin acılarına tanık oluyor.
Romanda, Osmanlı İmparatorluğu yıkılmadan önce başlayan ve II. Dünya savaşına kadar süren çılgın savaşlarda üç kıtada yaşananlar, harcanıp giden insanlar, okurla buluşacak.
***
Nereye götürüldüğünü bilmeyen biri, koca dünyada yalnız olmadığını, birilerinin onu düşündüğünü bilmek için giderken bir işaret bırakmak ister.

Eroinle Dans-Canan Tan


Canan Tan Türk kadın yazarlar içinde önemli bir yere sahiptir. Bir romanını okuyanların diğerlerini de merak ettiği yazar ele aldığı konuları büyük bir ustalıkla yansıtmaktadır.Aşka, umuda, hayatın engebelerine, topluma ayna olan kitaplarını her okuduğumda durup tekrar tekrar düşündüren, uzun süre  akılda kalan konulara sahip romanları yazarın ustalığının yansımasıdır. Okuduğum tüm kitaplarını düşününce aklımdan hiç gitmeyen bir konuya sahip olan"Alevden Küle Eroinle Dans" ilk sırayı kapmış durumda. Her romanında ayrı bir hüzün sarıyor okuyanı. Hüzünler arada bir dağılırken bol bol da sorguluyorsunuz.
"İyi ki ben değilim." ya da " Keşke o ben olsaydım.", "Ben olsaydım ne yapardım, nasıl davranırdım"," Neden öyle yaptı, olmamalıydı, bunu yaşamamalıydı" gibi sorgulamaların, yüzleşmelerin içinde buluyorsunuz kendinizi.
Romanda eroin bağımlılığı, bağımlılığa giden yolda adım adım ilerleyen Eylül'ün hikayesi anlatılıyor. Eylül, üniversiteye başladığında kaldığı bir yurtta tanıdığı, zamanla arkadaşlıklarının pekiştiği Dünya adlı bir kızın peşinden karanlık bir dünyaya yuvarlanıyor. Bakalım Eylül yuvarlandığı çukurdan çıkabilecek mi, çıkarabilecekler mi?
Romanı okumanızı  belki çok klasik bir söylem olacak ama "şiddetle öneririm."

Yazarın okuduğum diğer romanları:
Kelepçe
Piraye
Yüreğim seni çok sevdi
En son yürekler ölür
İz




Tutsak Güneş


Güneşin yüzünü göstermediği günler içimizi bir sıkıntı kaplar. Güneş yaşamdır. Usta Yazar Ayşe Kulin'in okuduğum son çıkan kitabı olan "Tutsak Güneş"  şimdiye kadar okuduğum kitapları arasından tarzıyla ayrılıyor. Kitap distopik bir kurguya sahip. Ütopyanın tam tersi olan distopya, kötü bir gelecek planlama anlamına geliyor. Terim 1868'de John Stuart Mill tarafından ortaya atılmış. 20. yüzyılda distopik tarza sahip eserler de yükselişe geçmiş.Sadece kitaplarda değil, sinemada, tiyatroda, TV dizilerinde de kullanılan bir tarz. Distopya tarzında hayallerin sınırları zorlanıyor, sorgulatıyor, farkındalık yaratılmaya çalışılıyor ve tabi ki sürükleyici yönünü de unutmamak gerekir.

Ayşe Kulin de son romanında bu tarzı çok iyi kullanmış. Kitap sizi bugünden kaldırıp bir anda   uzun yılar sonrasının hayali dünyasına götürüyor. Roman ülkemizin siyasi çalkantılarından da izleri hissettiriyor.

Yazarın okuduğum diğer romanları:
Adı Aylin
Nefes Nefese
Dönüş
Hayat Dürbünümde Kırk Sene-Hayat
Veda
Sevdalinka



Yitik Kalpler İstasyonu


Yitik Kalpler İstasyonu, kitaba adını veren hikayenin yazarı Sarah Jio  dışında,  10 diğer kadın yazarı bir araya getirmiş olan kollektif bir kitap. Dolayısıyla kitapta 11 öykü bulunuyor. Tüm öykülerin ortak noktası aynı istasyonu ama farklı kişileri, buluşmaları, ayrılıkları, kesişen yolları, bekleyenleri, beklenenleri ve hüzünlü geçmişleri, gelecek umutlarını yansıtması. Öyküler İkinci Dünya Savaşı sonrasında,  bazı insanların hayat hikayelerini anlatırken her öyküde Grand Central Terminali de yer alıyor. Aynı kitapta buluşan yazarlardan biri olan Sarah Jio kitaba da adını veren "Yitik Kalpler İstasyonu" adlı öyküsü ile yer alıyor.
Kitabın diğer yazarları:
Melanie Benjamin
Jenna Blum
Kristin Hannah
Amanda Hodgkinson
Pam Jenoff
Sarah McCoy
Jristina McMorris
Alyson Richman
Erika Robuck
Karen White



Küçük mucizeler Dükkanı ve Bir Yumak Mutluluk

Bir süre önce Sarah Jio'nun romanlarından aldığım tada benzer  kategoriye alabileceğim bir yazar daha keşfettim. Debbie Macomber
Kitaplarının ilk ikisini ard arda okudum.
*Küçük Mucizeler Dükkanı 
*Bir Yudum Mutluluk
 Dedim ya, bazı kitaplar su gibi akıp gidiyor ve yazarın tutkunu oluyorsunuz. Bu yazarda da öyle oldu. Okuduğum ilk iki kitabından sonra diğer ikisi geldi.
*Bahçemde Yeşeren Umutlar
*Deniz Feneri Yolu

Okunacaklar listeme diğer romanlarını da ekledim. Romanlarına verdiği isimler basit beyaz dizileri veya pembe romanları  anımsatıyor ama okumaya başladığınızda hiç de sığ olmadığını, ayak ucunuzu suya dokundurduktan sonra daha derinlere yazarla birlikte yürüyeceğinizi göreceksiniz.


Sarah Jio ile yola devam

Kitapları çok satanlar listesinden inmeyen Sarah Jio'nun yazmış olduğu romanlar okuyucuyu içine çekiyor. Resim çizer gibi detaylı tasvirleri sıkmıyor, tam aksine  görüyormuşsun, oradaki sesleri işitiyormuşsun gibi bir his yaratıyor. Yazarı ilk okuduğum kitabı "Mart Menekşeleri" idi.
  
Romantizmin hoş tadıyla gerçekleri  kotarışı,  okuyucuyu sözleriyle, cümleleriyle uzun içsel yolculuklara çıkarması, sade anlatımını o kadar sevdim ki, kitap bitince, olsaydı da devamını da okusaydım diye düşündüm. 

Hani bazı filmler izlersiniz, biter ama siz bittiğine hala inanamazsınız, işte öyle. Mutsuz gidişatları mutlu sonlarla kaynaştırmayı iyi beceren yazarın Mart Menekşeleri dışındaki Türkçeye çevrilmiş tüm kitaplarını okudum ve her birinden ayrı bir tat aldım. Japon ve Kore filmlerine duyduğum tutku gibi, adı Sarah Jio olan bir tutkum daha oldu. Yazarın okuyabileceğim romanlarını bitirdim, şimdi de yeni kitaplarını yazmasını bekliyorum. O vakit Sarah ile  büyülü yolculuklarıma devam edeceğim.

Yazarın okuduğum tüm kitapları:

Agapi (Ölümsüz Aşk)
Böğürtlen Kışı
Gündüz Sefası
Son Kamelya
Yağmur Sonrası
Elveda Haziran
Yeşil Deniz Kabuğu


 

Mart Menekşeleri ile büyülü bir yolculuk

Okumak farklı dünyalara, farklı bakış açılarına, farklı duygulara yakın olmayı getirir beraberinde. Bazen durup bir önceki cümleye, paragrafa dönüp tekrar okuyabilir, okuduğum üzerinde düşünebilirim.
Okumak güzel bir yolculuk.
Ben bu yolda yürümeyi seviyorum.
Son okuduğum, Sarah Jio’nun “Mart Menekşeleri ” adlı kitabında Seattle’ı ve oradaki yüzen evleri görür gibi oldum. Konuların geçtiği odalarda, salonlarda, evlerde, kumsallarda ben yürüdüm sanki…
İşte bu güzel yolculuk için seviyorum okumayı.

Celile

Fotoğraf 1

Hızla akan hayata yetişmeye çalışır ama bazı anları kaçırırız. Dönemler başlar, biter, değişimler yaşanır. Fırtınalar, savaşlar atlatılır. Düşülen yerden yeniden kalkılır ve savaşların tozu silkelenir, alınan yaralara merhem sürülür, iyileşir ve artık izleri taşınır. Görülecektir ki bazen makam her şey iken bazen hiçbir şeydir. Anılar birikir, duygular taşar... 

Hayat , hangi notada biteceği belli olmayan uzun bir şarkıdır. Şarkınızı bir yadan dinler, bir yandan söylersiniz. Gözlerinizin parladığı anlar da olur, sesinizin titrediği de... Bir gün sesiniz kesilir, şarkınız biter. Uzun hayat mücadelesinde yanılgılar da olacaktır, haklı olunan zamanlar da. Bir şey var ki, en umutsuz anlarda bile sevgiye, aşka sarılır insanlar. Roman gibi hayatlar ve aşklar yaşanır, mücadeleler verilir, kazançlar. da olur, kayıplar da… Bazı insanların değeri çok geç bilinir. Gün gelir, bir romana konu olunur. 



İşte bir romana konu olacak kadar dolu geçen hayatlar ve insanlar, Ela gözlü bir pars ve o parsın sol memesinin altında cevahir taşıyan oğlu Nazım'ın mücadeleli hayatları. 




Osman Balcıgil'in kaleminden, harika bir roman: Celile




Nihayet 37.baskısını okuyup bitirebildim. Henüz okumamış olanlara öneridir. (Kitaba ulaşıp okuyabilmeme vesile olan Hediye hanıma da teşekkürler).




M. Özdaş