14 Eylül 2012 Cuma

Sosyo-Sanal analizler.

" Sosyal medyada yer alacak kadar sosyalleşmeyi öğrendim artık.... en azından böyle olduğunu düşünüyorum...buyurun buradan ".. diye yazmış biri...

Bence oldukça manidar.
Sosyal milliyetçi, sosyal Atatürkçü, sosyal delikanlı...
Her şeyimiz sosyal oldu ya...

Tanıştırayım: Sosyal=Sanal Mü. :)

Zamane anneleri - Fast food çocukları






Marketlerde sarımsaklı yoğurt satıldığını gördüğümde her seferinde düşünürüm: Kadınlarımız, insanlarımız bu kadaryeteneksiz mi? Hadi evde yoğurt yapmıyorsun, sarımsağı ezip yoğurda katarak evde taze taze mis gibi sarımsaklı yoğurt hazırlamaktan da mı acizler ya da ayran hazırlayamayacak kadar çünkü ayranı bile hazır almayı tercih ediyor birçok ev hanımı. Ne kadar çalışıyor da olsalar, eve geç geliyor bile olsalar en fazla 10 dakikalarını alır bu dediklerimi yapmaları.

Bir de güzellik maskeleri olayı var. Evde yukarıda sözünü ettiğim basit işleri yapmaya üşenir çoğu kadın ama iş cilt güzelliğine gelince üşenmez, arar, tarifleri bulur, okur, gidip artık içine bal mı olur karbonat mı olur, yoksa limon mu her neyse, o çok değerli vaktini harcayıp tarifi itina ile uygular, sonra geçer ayna karşısına, yine aynı itina ile yüzüne uygular... İş çorbaya gelince mis gibi nane kokan bir yayla çorbası veya tarhana yerine hazır çorba pişiriverir alelacele. Cacık mı, o da ne? Bulsa onu da hazır alır ama sohbet ortamlarında yeri geldiğinde organik pazarlardan bilmem ne kadar paraya domates aldığından bahseder. Neyse ki domatesi doğrayıp akşam yemeğine salata olarak koyabilir bu tür zamane anneleri.

İzleyeceği diziyi hiç kaçırmaz, vaktini buna ayırır, yarın hangi kıyafeti giyeceğini, hangi ayakkabıyla veya çantayla uygun olabileceğini düşünür de, çocuklarının bedenine girecek besinlerin daha sağlıklı olabilmesi için ne yapabilirim diye düşünmesine gerek duymaz.

Hayatlarımız hazır şablonlar üzerine oturmaya başladı. Artık köylerde bile inekler, tavuklar eski lezzetleri taşımıyor, GDO’lu besinlerden onlar da nasibini aldı. O gitmediğimiz, kalmadığımız uzak köylerde de mutfaklarda hazır çorbalar, hazır yoğurtlar yerini almaya başladı. Un kavurup çorba kaynatanlar, şehriyesini kışa girmeden hazırlayan, tarhanasını, salçasını yapanlar azaldı.

Şimdi Eylül, tam zamanı. Yakın evlerden yayılan salça kokuları mevsimin en sevdiğim yanı. Balkonumda ipe dizip kurutmak üzere astığım biberlerimin kurumuş olan bir kısmı rüzgârda tıkır tıkır sesler çıkarırken büyük bir hızla değerlerimizi, zenginliklerimizi, sağlığımızı kaybetmekte olduğumuzu düşündüm. Diyorum ki bu konuda mücadelemizi sürdürmeli, yeni nesile mümkün olduğunca bu lezzetleri unutturmamalı, doğallığı tattırmalıyız.

Bütün bu değişimlerden nasıl, ne zaman geçtiğimizin bile bilgisayar başında otururken farkında olmadığımızdan, köfteyi bile evde hazırlamayıp marketlerden alıp içinde ne tür katkı maddelerinin olduğunu düşünmeden tüketen, patates kızartması, mayonez ve ketçaba, hamburgere tapan, öğle yemeklerini dürüm, pizza, pide, döner, hazır ayranla geçiştiren obez bir toplum olmaya
başladık.

Sonuç şu ki devlete yeni bir iş daha düştü: Obeziteyle mücadele kampanyası başlatıldı. Hareket etmeye reklamlar ve bildirilerle teşvik ediliyoruz, Resmi Gazetede yayımlanan tebliğlerle ekmeğe ne kadar tuz ve kepek koyulacağına karar veriliyor.

Daha kaç fırın ekmek yememiz gerekecek acaba özümüze dönmemiz için? Bekleyelim görelim ama bu arada da üzerimize düşenleri de yapmayı ihmal etmeyelim.

Herkese sağlıklı güzel bir hafta dilerim.

Müşerref Özdaş




12 Eylül 2012 Çarşamba

Richard'ın halleri :)

Richard der ki: Nerede kaldı bu prenses? Yani Mü... :))


:)) İmdaatttt... Richard zor durumda.



Kurbaaaaaa Rici'den bana... :)) Kırda bayırda bile beni düşünürmüş, ah garibiimm... Cadılaaarrr eski haline getirin şunu artık.



7 Eylül 2012 Cuma

Yamuk Prenses'ten son haberler :)


#Yamuk Prenses'ten son haberler#
Camdan ayakkabılarım kırıldı, bal kabağım kurtlandı.... beyaz atlı prens yolda saldırıya uğradı... :P

Mü ve kurbağa Richard...




Cadılar Richard'ımı ne hale getirmiş... :)



BU GECE EN HÜZÜNLÜ ŞİİRLERİ YAZABİLİRİM


BU GECE EN HÜZÜNLÜ ŞİİRLERİ YAZABİLİRİM

Bu gece en hüzünlü şiirleri yazabilirim

Şöyle diyebilirim: "Gece yıldızlardaydı
Ve yıldızlar, maviydi, uzaklarda üşürler"

Gökte gece yelinin söylediği türküler

Bu gece en hüzünlü şiirleri yazabilirim
Hem sevdim, hem sevildim, ya da o böyle söyler

Bu gece gibi miydi kucağıma aldığım
Öptüm onu öptüm de üstümde sonsuz gökler

Hem sevdim, hem sevildim, ya da ben böyle derim
Sevmeden durulmayan iri, durgun bakışlı gözler

Bu gece en hüzünlü şiirleri yazabilirim
Duymak yitirdiğimi, ah daha neler neler

Geceyi duymak, onsuz daha ulu geceyi
Çimenlere düşen çiy yazdığım bu dizeler

Sevgim onu alakoymaya yetmediyse ne çıkar
Ve o benimle değil, yıldızlıdır geceler

Yürek zor katlanıyor onu yitirmelere
Uzaklarda birinin söylediği türküler

Bakışlarım kovalar onu tellim her yerde
Bakışlar sanki onu bana getirecekler

Böyle gecelerdeydi ağaçlar beyaz olur
Artık ne ben öyleyim ne de eski geceler

Sesim arar rüzgârı ona ulaşmak için
Şimdi sevmiyorum ya, eskidendi sevmeler

Şimdi kimbilir kimin benim olduğu gibi
Sesi, aydınlık teni, sonsuz uzayan gözler

Sevmiyorum doğrudur, yürek bu hâlâ sever
Sevmek kısa sürdüyse unutmak uzun sürer

Bu gece gibi miydi kollarıma almıştım
Yüreğimde bir burgu ah onu yitirmeler

Budur bana verdiği acıların en sonu
Sondur bu onun için yazacağım dizeler



Pablo NERUDA

Demek ki öyle


Olvido



Olvido

Hoyrattır bu akşamüstüler daima.
Gün saltanatıyle gitti mi bir defa
Yalnızlığımızla doldurup her yeri
Bir renk çığlığı içinde bahçemizden,
Bir el çıkarmaya başlar bohçamızdan
Lavanta çiçeği kokan kederleri;
Hoyrattır bu akşamüstüler daima.

Dalga dalga hücum edip pişmanlıklar
Unutuşun o tunç kapısını zorlar
Ve ruh, atılan oklarla delik deşik;
İşte, doğduğun eski evdesin birden,
Yolunu gözlüyor lamba ve merdiven,
Susmuş ninnilerle gıcırdıyor beşik
Ve cümle yitikler,mağluplar,mahzunlar...

Söylenmemiş aşkın güzelliğiyledir.
Kağıtlarda yarım bırakılmış şiir;
İnsan yağmur kokan bir sabaha karşı
Hatırlar bir gün bir camı açtığını
Duran bir bulutu,bir kuş uçtuğunu,
Çöküp peynir ekmek yediği bir taşı...
Bütün bunlar aşkın güzelliğiyledir.

Aşklar uçup gitmiş olmalı bir yazla
Halay çeken kızlar misali kokola
Ya sizler! ey geçmiş zaman etekleri,
İhtiyar ağaçlı,kuytu bahçelerden
Ayışığı gibi sürüklenip giden;
Geceye bırakıp yorgun erkekleri
Salınan etekler fısıltıyla, nazla.

Ebedi aşığın dönüşünü bekler
Yalan yeminlerin tanığı çiçekler
Artık olmayacak baharlar içinde.
Ey ömrün en güzel türküsü aldanış!
Aldan, gelmiş olsa bile ümitsiz kış;
Her garipsi ayak izi kar içinde
Dönmeyen aşığın serptiği çiçekler.

Ya sen! ey sen! esen dallar arasından
Bir parıltı gibi görünüp kaybolan
Ne istersin benden akşam saatinde?
Bir gülüşü olsun görülmemiş kadın,
Nasıl ölümsüzsün aynasında aşkın;
Hatıraların bu uyanma vaktinde
Sensin hep,sen, esen dallar arasından

Ey unutuş! kapat artık pencereni,
Çoktan derinliğine çekmiş deniz beni;
Çıkmaz artık sular altından o dünya.
Bir duman yükselir gibidir kederden
Macerası çoktan bitmiş o şeylerden.
Amansız gecenle yayıl dört yanıma
Ey unutuş! kurtar bu gamlardan beni.

Ahmet Muhip Dranas

Rüya


Mavi bir rüya imiş yaşam,
gözü açık seyre dalınan,
En güzel yerinde ve
vazgeçemeyecek iken
Son bir yudum su daha içip belki
dualarla yola çıkarsın
bilinmeyen bir başka rüyaya..

Evren hangi uzunlukta
Bir cümleye sığar,
Ve kaç heceye bölünür?
En uzun cümlem sen olmalısın.
Olamamandan korkuyorum.

Ben galiba saçmalıyorum.

M.Özdaş