M.Özdaş yazıları etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
M.Özdaş yazıları etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

17 Ekim 2014 Cuma

Yaşama buruk ve nazik veda

Yaşama buruk veda


Yaşamak zordur, bazen her zamankinden daha çok kararlı olmayı gerektirir.
Peki ya ölmek?

Öleceğini bilmeden, evden çıktığında geride bıraktıklarına son kez baktığını seslerini son kez duyacağını bilmeden gidip geri dönememek de var yaşamın içinde, bu şekilde hazin bir veda ile ayrılmak da…

Kurşunun adres sormadığı gibi kazaların da sıra sende miydi diye sormadan geliverdiği, içimizdeki karanlığın bazen aydınlığa, bazen de aydınlığın karanlığa dönüştüğü, sürprizlerle, acılarla, umutlarla, umutsuzluklarla, beklentilerle, sevinçlerle, sevinçlerin tükenmesiyle dolu bir yaşam sürüyoruz.

Gündelik sıradan haberler haline geldi artık özellikle trafik kazaları. TV ekranlarında her gün savaş görüntüleri, yaralılar, kan revan içinde görüntülerle karşılaşan insanlarımız bu duruma da o kadar alıştı ki, bardağındaki çayı yudumlayarak, ağzındaki lokmasını yutarak izlemekte.

Dün öyle bir şey oldu ki, haber sitelerinde öyle bir video yayıldı ki,  gitmeye, bu dünyada yaşayacak bir şeyi kalmadığına karar vermiş içimizden birinin veda videosuydu bu. Yaşamak bazen her zamankinden daha kararlı olmayı, daha yürekli olmayı gerektirir gerçekten de. O, aynı kararlılığı gitmek için göstermişti.

Bugün o videoyu ben de izledim. Sükûnet içinde gördüm pek çok kişi aksini iddia etse de.
Tutunacak belki çok dalı olan ama tutunmamayı tercih eden biri gibi göründü bana. Ne yaşadıysa hepsini geride bırakıp çekip gitmek… İsteği buydu, bunu tasarladığı belliydi.
Ölüme gülen yüzüyle belki de içi kan ağlayarak gidiyordu.
“Hayatıma güzellik ve ilham katan herkese teşekkür ederim. İyi bakın kendinize.” diyecek kadar da sevgi doluydu kalbi. Ve 37 yaşında yaşama bye deyip gitmişti.

Açıktı, netti, yaşam motivasyonu kalmadığını belirtiyordu. Çevresiyle de daha önceleri bu fikrini defalarca paylaşmış olduğu da videosundaki şu sözlerinden anlaşılıyordu: 
Bu sabah yaşam defterimi kapatıyorum. Birçok arkadaşımla konuştum bu süreçte, dolaylı ya da doğrudan, okudum, araştırdım ve hatta doktora gittim ama sonunda bu kararı aldım.”

Anlaşılan o ki o kişilerden hiçbirinin eline ve yaşama sarılamamıştı. Belki onun karanlığına ışık tutmayı becerememiş, belki de yaşamındaki karanlığın, ışığının söndüğünün farkına varamamıştı kimse.

Ölüm haberi alındığında yakınları inanamadı, bu gerçeğe inanmakta güçlük çektiler. Yakınları dışındaki çok kişi de onu suçladı. ODTÜ mezunu olduğu öğrenilince de öfke, kalplerdeki karanlık bu defa ODTÜ’lülere yöneldi. İnançsız bir sürü genç yetiştirildiğini saldırganca söyleyenler oldu. İnançsız olduğu için bunu yaşadığını söylediler, yargıladılar. Oysaki kimsenin hakkı değildi yargılama.

O kendini yargılamış ve bir karar vermişti. İşte tek gerçek buydu.
Bir yazılım firması sahibi ve Toastmasters Derneği Başkanı Mehmet Pişkin tarafından çekilip sosyal medyada yayınlanmış bu videonun viral olabileceği de, bir şaka olabileceği de konuşulmuştu.
Hiçbiri değildi.

Sonuç: Ağzında kekremsi şarap tadı, gözlerindeki nem, sigarasından çektiği bir nefes duman ile vedasını yapıp gitti. Belki de pek çok kişiden daha onurluca davrandı.

Kimse kendi doğumuna karar veremez belki ama görüyoruz ki ölümüne karar verebiliyor.

Uzmanlarca bu sağlıklı düşünemeyen bir beynin işi ama hepimiz her gün defalarca çeşitli kanallarda TV yapımcıları tarafından onay verilip gerçekleştirilen bir yığın ölüm kokan haber görmekteyiz. Bu kişilerin beyni Pişkin’in beyninden daha mı sağlıklı?
Hangisi doğru?
Söz konusu veda videosu gösterimden, sitelerden kaldırılsın diyenler ne kadar haklı?

Sevenleri acılarını yaşayadursun, tanımayanlar da suçlayadursun…

Ekşi sözlük’e göz attığımda konu hakkında fikrini belirten kureselpanda nick’ine sahip birinin yazdıkları dilimin ucunda olduğu halde cesaret edip yazamadıklarımı dile getirmiş sanki. Şöyle demiş:

Az önce izledim mehmet pişkin'in intihar videosunu:

Gerçek mi, değil mi bilmiyorum; öğreniriz birkaç saate kalmadan... ama hislerim görüntülerin gerçek olduğu yönünde . Hiç tanımadığım, yüzünü görmediğim, bu kadar güleç yüzlü ve keyifli bir insanın kendisini öldürmeden önce içtiği son şaraba, son sigaraya tanıklık etmek allak bullak etti içimi!
Kendi hayatımı düşündüm, mutluluklarımı ve mutsuzluğumu; umutlarımı ve karamsarlığımı... Sonra bir kez daha baktım Mehmet Pişkin'in gözlerine, dinlediği Ella’nın “ Every time we say goodbye “ şarkısını dinledim yeniden. Boğazım düğüm düğüm oldu. Tanımak istedim O'nu.
İntiharı kutsamıyorum ama bu intihar olayı aklıma Marx'ın intihar üzerine şu cümlesini getiriyor:
"intihar insanın kendi varoluşu üzerine söyleyebildiği son sözüdür." …

Bu sözler üzerine uzun uzun düşündüm. Son sözlerimizin en güzel sözlerimiz olabilmesini diledim.

“ Ben giderim adım kalır, dostlar beni hatırlasın.” demiş Âşık Veysel. O genç adamdan geriye de buğulu bakışları, kararlı sesi, şarabı, sigarası ve şarkısı ile bir video ve anılarda bir isim kaldı.

Sen diyorsun ki: "Hayatın tatsız taraflarıyla çok başa çıkamadım herhalde. Çünkü nazik, neşeli, eğlenceli, akıl ve ruh olarak böyle bir inceliğe ve derinliğe sahip birisi olmayı çok önemsedim. Ve şu anda bunları korumak ve sağlamak ciddi bir yük haline geldi benim için."

Umarım bizler bu ciddi yükü taşımaya devam edebilir, birbirimize bu yükü omuzlamak konusunda yardımcı olabiliriz.

Güle güle genç adam.

Müşerref Özdaş

22 Temmuz 2014 Salı

Kaç fonksiyonlu?



Adı lazım değil, TV’de gündüz kuşağında yer alan bir yemek programı.
Aşçı ilginç olmak adına ne yapacağını şaşırmış durumda.
İlk defa görülen, duyulan yemekler değil hiçbiri ama öyle bir yaklaşımı var ki sanki ilk defa yapılıyor ve dünyanın en nadide yemekleri.


Neyse efendim, köfteler hazırlandı.
Aşçımız anlatmaya devam ediyor : “ Şimdi bu arkadaşları kızgın yağa atıyoruz.”
Börekler hazırlandı, aşçımız diyor ki: “Bu arkadaşları da 180 derece fırına atıyoruz.”
Bir başka yemek hazırlanıyor ve bu defa da  ilginç olmak için  “arkadaş “ kelimesini seçmiş olan aşçımız şöyle diyor:” Bu arkadaşları da kaynar suya atıyoruz.”


Aşçının da arkadaşları ve arkadaşlarına tutumu bir başka oluyormuş demek ki.
En sevdiği arkadaşlarını itina ile hazırlayıp incecik doğruyor, kızartıyor, haşlıyor, kızgın fırına atıyor.
Psikopatça bir arkadaşlık anlayışı olan bu beyefendinin sebze ve meyveler dışındaki gerçek arkadaşlıklarını merak ediyorum. Mutfaktan uzak durmalarını öneriyorum o arkadaşlarına, ne olur, ne olmaz.


Yemek işi bitti, şimdi de sıra marka bir cam kaseyi tanıtmaya geldi. Meğerse o da arkadaşıymış.O arkadaşı da çok fonksiyonluymuş.


Ya sizin arkadaşlarınız kaç fonksiyonlu? :)


M.Özdaş