11 Mayıs 2012 Cuma

SAĞIM SOLUM ÖNÜM ARKAM ÖZLEM, SOBE




SAĞIM SOLUM ÖNÜM ARKAM ÖZLEM, SOBE 

Cebimde bayram şekerlerim
Elimde pamuk helvam
Etrafımda akıp giden zaman.
Gelecek çok uzaktı, büyümek hayaldi... 
Hiç geçmeyecek gibiydi zaman.
Ne zaman büyüdüm, ne zaman?


Eski zamanların düş bahçelerinde
Dizlerim kanardı, hiç ağlamazdım...
Çimenler yatağımdı,
Bulutlar yorganım.
Kuşların özgürlüğünü kıskanırdım...


Yürümüşüm önce ağır ağır 
Sonra koşar adım,
Geçip gitmişim kendimden çok uzaklara.
Meleklere gülerim şimdi hâlâ uykumda...
Ve içimde kırmızı pabuçlu bir kız çocuğu ikamet etmekte hâlâ... 
Tırmandığım erik ağaçlarının gölgesini özledim.


.....................................................................................
Benim özlemlerim böyle… Buket Uzuner '' Kumral Ada Mavi Tuna '' adlı kitabında diyordu ki: Anne özlemi" fırından yeni çıkmış ev kurabiyesi kokar. Rengi yeşildir. ...Baba özlemi tütün kokar... ‘’ O da böyle anlatıyordu özlemleri...


Gerçekten de düşünüyorum da kokular ne kadar çok şey hatırlatıyor hayatımızda... Sevdiğimizin kullandığı bir kokuyu alıveririz bazen yanımızdan rastgele biri geçerken... Hafıza asla unutmaz... Sadece kokular değil, bir ses, bir renk, eski bir şarkıda zamanda geri doğru bir yolculuğa çıkıveririz. Dalıp gider gözlerimiz. Zaten mavi bir rüya değil midir yaşam, gözü açık seyre dalınan?




Çocukluk... Her şey minik adımlarla başlar... Düşer kalkarız, canımız acır ağlarız, kısa zamanda avunur yeniden güleriz. Minik parmaklarımızdan tutulur güveni yaşarız, dengemizi buluruz... O minik adımlar daha büyük adımlara bırakır yerini, koşarak ilerleriz yaşam yolumuzda... Bir gün geri dönüp baktığında görürsün ki minik minik adımlar derken ne çok yolu geride bırakışmışız üstelik geri dönüşü olmayan yollar... 


Özleyip görmek için son gittiğimde İlköğretim 1. sınıfa giden yeğenimin öğretmenlerinin eşliğinde hazırlayıp annesine anneler günü için verdiği ve vitrinde duran bir hediye ilgimi çekmişti ve çok anlamlıydı. Basılı bir kâğıtta maviye boyalı el izi ve yanında şöyle bir yazı hazırlanmıştı:
'' Canım anneciğim;
İşte sana evin her köşesinde, mobilyalarda, duvarlarda, aynada, camda, sehpada, her gün temizlemekten bıktığın parmak izlerim. Şimdi 7 yaşındayım ve gün geçtikçe büyüyorum. Etrafa bıraktığım izler azalıyor. Onun için sana büyüdüğüm zaman özleyeceğin, küçücük sevimli ellerimin izini bir anı olarak hediye ediyorum.


Seni çok seviyorum.
Elimi hiç bırakma anne... ''


Duygulanarak okumuştum bu cümleleri… Küçük olmak ne kadar zordu, ne çok şey bekleniyordu sizden. Güven duymak için koşulan kolların sizi itiverdiğinde, tatlı sesini duymaya alışmışken azarlanıverdiğinde, ısrarla düzgün yapmanız beklenen bir işi istedikleri kadar iyi yapamadığınızda, beğenilmediğinde o minik ruhun ne derece zedelenebileceğini düşündüm uzun uzun… 


Geçmiş geri gelmeyecek hiçbir zaman. Yaşamımızın devam eden dönemlerinde sarılabileceğimiz, geçmişten biriktirebildiğimiz güzel anıların çok olması, güvenle, sevgiyle tutabilecek ellerimizin son nefesimize kadar bize eşlik edebilmesi dileğimle...


Sevgiyle kalın, mutlu kalın.


Müşerref ÖZDAŞ

10 Mayıs 2012 Perşembe

Ücra İşlem - Yusuf BAL



“hüzünle sarıya dönen çiçeklerden sızan yıldızları geceye                                               yık hadi
kayıt düşerken zaman alnımda kalemler kırıldı uğruna                                         hüküm verildi
lalelerden kalan hüznün arkasında devrilmiş rejimlerin                                 yeni yetme çocuğu
seni ararken gözlerim, göklerdeki yerinden düş hadi                                 aşk doğarken kırılmış
kızıl bulutların arkasında kuşlar uçuyor hayat                                        o rüzgar şimdi uykuda
yine seni bekliyorum nefesin ne kadar sıcak                                       saklı bende gizin esrarın
ellerim titriyor düşünce, suretin sende kalsın                                   kaybediyor sularını denizin
eskiden resmiyet yoktu aramızda daha iyi                                  selamlardık geçen her vapuru
sol omzumda kaburga kemiğimden                                         havva yaratılmamıştı, özgürdük
süzülen atmacanın karnında var olan                                  arzu daha masumdu sen de bilirsin
arzu daha masumdu sen de bilirsin                                    sol omzumda kaburga kemiğimden
havva yaratılmamıştı, özgürdük                               eskiden resmiyet yoktu aramızda daha iyi
selamlardık geçen her vapuru                             ellerim titriyor düşünce, suretin sen de kalsın
kaybediyor sularını denizin                                  yine seni bekliyorum, nefesin ne kadar sıcak
o rüzgar şimdi uykuda                                        kızıl bulutların arkasında kuşlar uçuyor hayat
aşk doğarken kırılmış                               seni ararken gözlerim, göklerdeki yerinden düş hadi
yeni yetme çocuğu                                lalelerden kalan hüznün arkasında devrilmiş rejimlerin
hüküm verildi                                       kayıt düşerken zaman, alnımda kalemler kırıldı uğruna
yık hadi                                            hüzünle sarıya dönen çiçeklerden sızan yıldızları geceye” (s.9)




Her şair kendi yeniliği ile edebiyat dünyasına gelmelidir. Yenilik, geleneğin koparılamayan damarlarından süt emmiş şairin, duygu ve düşünce yapısını, karakterini yaşadığı zaman dilimine göre yorumlamasıdır.
Yusuf Bal’ın şiirlerine baktığımızda yeni bir renk ile karşılaştığımızı söylemek mümkündür. Özellikle kendisinin teknik şiir diye tanımladığı aslında deneysel şiir adlandırmasının daha uygun olacağı, iç içe geçmiş birkaç şiirin anlam açısından bütünlüğünün sağlanması ile kurulan şiirler, onun özgün tarafını yansıtmaktadır.

Her yenilik geleneğin damarlarından beslenmek zorundadır. Yusuf Bal’ın teknik yapının ön plana çıktığı “deneysel şiir”lerini modernleştirilmiş bir musammat gazel veya bentlerden kurulu musammatlardan biri olarak düşünebiliriz.  “Ücra İşlem” şiirine bakalım.


19 mısradan oluşan bu şiir, şairin yatay ve dikey düzlemlerde iki ayrı şiir olarak okunabilen şiirlerinden biridir. Bu şiirde dikkat çekmek istediğim husus, ilk iki mısraın (yani ilk beytin) ters yüz edilerek son iki mısrada da aynen kullanılmasıdır. Şair bunu iki amaçla yapar. Birincisi biçim açısından dağınıklığı önlemek, yani yapıyı sağlamlaştırmak, ikincisi ise anlam bütünlüğünü sağlamak. Divan şiirinde bentlerden oluşan musammatlarda aynı durum söz konusudur ve bunun şiir tekniğinde ayrı bir tanımı vardır. İlk bentte geçen mısra veya beyitlerin her bendin sonunda aynen tekrar edilmesiyle oluşan musammatlara “mütekerrir musammat” denilmektedir. Yusuf Bal, divan şiirindeki bu durumu şiirin geneline yaymaktadır. Birinci mısradan itibaren cümleler baştan sona ve sondan başa doğru tekrar edilerek ortada buluşan iki farklı ama aslında aynı olan tek bir şiire ulaşılmaktadır. Ücra İşlem şiiri dokuzuncu ve onuncu mısrada birleşmektedir. Şiir, on dokuz mısra gibi görünse de aslında sadece dokuz mısradan oluşmakta diğer mısralar aynı dizelerin ters yüz edilerek tekrar edilmesinden oluşmaktadır:

Yusuf Bal, Ücra işlem isimli eserinde, yatay ve dikey düzlemde iki veya üç sütunlu simetrik şekiller hâlinde yazılan şiirleriyle şekil açısından işin içine matematiğin de dâhil olduğu bir teknik geliştirmeye çalışıyor.


Mehmet YILMAZ'ın Poyraz Edebiyat Dergisi editörü Yusuf Bal'ın 'Ücra İşlem' kitabı ile ilgili inceleme yazısından alıntıdır. 
M.Özdaş




1 Mayıs 2012 Salı

Hayatınıza gelenler

Tanrı size istediğiniz insanları değil, ihtiyacınız olan insanları verir.
Öyle ki bu insanlar size yardım edecek,sizi inciticek,acı verecek,sizi terkedecek,sizi sevecek ve olmanız gereken insan olabilmenizi sağlayacaktır..!


^^___Lao Tzu___^^

28 Nisan 2012 Cumartesi

Sevgi Neydi?

Sevgi neydi sahi? 

Bir mektubun ilk satırı mıydı; bir telefondaki ilk ses mi? İnsanı mutlu eden o ilk satır mıydı defalarca okunan; yoksa ilk satır arayışları mı tekrar be tekrarlanan? 

Telefondaki bir ses insanın bir ömrünü doldursa mı sevgiydi gerçekten; yoksa yeni sesler duymaya hiç yetmeyecek ömürlerin arayışları mı?Sevgi bir acıydı herhalde, bir kederdi; kâh hüzünle, kâh mutlulukla hatırlanan. 

Belki de sabırdı sevgi, affetmekti, gelecek günler adına. Sevgi sınanmaktı adl-i İlahîde ve sınavı geçmekti ercesine. Sevgi bir tevbeydi, nasûh kisvesinde; bir dirilişti nefsi öldürerek. Sevgi bir iyi ad bırakmaktı fena yurdunda….

İSKENDER PALA

27 Nisan 2012 Cuma

Mutluluk Algısı

Mutluluk nedir diye çok sorulmuştur.
Mutluluk geniş bir zamana yayılmamakta bana göre, anların içinde saklı.
Bir tek merhaba binlerce cümleden daha mutlu edebilir kişiyi.
Ve bir ses... içinizi kıpır kıpır edebilir, gününüzü renklere boyayabilir...

Kimse olmasa da kendisiyle de mutlu olmayı, mutlu kalmayı öğrenmeli insan. Mutlaka birine, bir şeylere, olgulara endekslenirsek yanıbaşımızda akıp giden hayatı kaçırabiliriz. 

Mutluluk kimyasaldır. 


Mutluluk hormonu Serotonin ( endorfin) yükseldiğinde moraliniz ve enerjiniz de yükselir, iştahınız ise azalır.  




Araştırmalar gösteriyor ki; depresyon, migren, hiperaktivite, insülin direnci, hatta obezitenin temelinde serotonin, yani mutluluk hormonu’ bulunuyor. Serotonin yükseldiğinde veya yeterli olduğunda moraliniz de yüksek oluyor. Rahat uyku uyuyorsunuz, iştahınız azalıyor, ruh sağlığınız düzeliyor, enerjiniz artıyor. Düşük serotonin ise sinirli, huzursuz ve depresif ruh hallerine neden oluyor, iştahı bozuyor, obezite veya anoreksiya, bulimia nevroza gibi yeme bozukluklarına yol açıyor.



* Serotonin nedir?
Vücut tarafından oluşturulan ve gıdalarda bulunmayan bir sinir taşıyıcısıdır. Vücut serotonini kendisi üretir. Ancak, serotonin üretimini destekleyen besinler tüketilerek vücudun serotonin üretmesine katkı sağlanmalıdır.


* Beslenmeyle serotonin hormonu arasında nasıl bir ilişki kurabiliriz?
Serotoninle insan vücudundaki enerji arasındaki ilişki, yumurta ile tavuk arasındakine benzer. Yani ruhsal yönden iyiyseniz iştahınız artabilir ya da azalabilir. Ruhsal yönden kötüyseniz yine iştahınız artabilir ya da azalabilir. İşte bu etkileşim sonucunda insan vücudu mutlaka olumsuz etkilenir.


* Serotoninin vücuttaki miktarı nasıl değişiyor?
İnsan vücudundaki serotonin düzeyini, çeşitli hormonlar etkiliyor. Örneğin kadın vücudundaki östrojende artma, serotonin düzeyinde de bir artışa neden olur. Açlık, yorgunluk, stres, yemek, ışık ve ilaçların da serotonin düzeyini düşürdüğü tespit edilmiştir.


* Serotonin, tıbbi ürünlerle takviye edilebilir mi?
Beyin elementlerinin, uzmanların tedavi önerisi dışında edinilip kullanılması mümkün değildir. Zaten kişi kendindeki bu durumu beslenmesine özen göstererek ve hastalıklardan korunarak dengeleyebilir. Örneğin kırmızı renkli besinler öğünlere eklenebilir. Stresli ve yoğun dönemlerinde alınan çinko, betaglukan gibi doğal besin değerleri, hastalıklara karşı olan savunmayı güçlü kılabilir.


* Serotonin azlığı ya da çokluğu sağlığı nasıl etkiliyor?
Beyindeki serotonin eksikliği depresyona yol açabilir, iştahı bozar ve obezite, anoreksiya ve bulimia nevroza gibi diğer yeme bozukluklarına ve uykusuzluğa neden olabilir. Düşük serotonin sinirli, huzursuz yapar ve depresif ruh haline sokar. Serotonin yükseldiğinde veya yeterli olduğunda ise; moraliniz yüksek olur, rahat uyku uyursunuz, iştahınız azalır ve enerjiniz artar. Mesela migren atağından önce vücuttaki serotonin düzeyi yüksek olmakta, atak geçtikten sonra da düşmektedir. Ayrıca kalp krizi geçirmiş birçok hastanın depresif olduğu tespit edilmiştir.


* Serotonin eksikliğinden bağışıklık sistemi nasıl etkileniyor?
İlk ve en önemli etkileşim aslında bağışıklık sisteminde oluyor. Mesela eksik alındığı için depolanmayan protein ya da vitaminler savunma sisteminin iflas etmesine yol açıyor. Alınmayan gıdalar yüzünden savunma sistemi zayıflıyor ve vücut enfeksiyonlara açık hale geliyor.



Endorfin veya serotonin
İnsan vücudunda ağrıyan dokularda ağrının azalması için beyin dokuları tarafından üretilen hormonlara verilen isimdir. Hormonun işlevi, ağrının şiddetini azaltmak ve vücuda daha az rahatsızlık vermesini sağlamak için sinirleri uyuşturmaktır. Endorfinlerin ağrı kesici etkisi morfinden yaklaşık 30 kat daha fazladır.



Mutluluk hormonu olarak da anılır. Heyecan, ağrı, egzersiz, baharatlı yiyecek tüketimi, seks ve orgazm gibi durumlarda salınımı artış gösterir.



Endorfin hormonunun daha çok salgılanması beslenme şeklimiz ile doğru orantılıdır. Bazı yiyecekler endorfin salgısını artırarak mutluluk verir. İlk aklımıza gelen çikolatadır. Çikolata kokusu bile mutluluk hormonunu yükseltir. Çikolata ve çikolatalı pasta yada dondurma gibi yiyecekler endorfin salgısını artırarak bizi mutlu eder. Meyvelerden en etkili olanı muzdur. bunun yanında çilek, üzüm ve portakal da mutluluk veren meyvelerdir. Ekmek ve makarna enerji verir ve sıkıntıları unutturur. Kilo sorununuz varsa salata ile birlikte yemeniz tavsiye ediliyor.Fıstık ve susam endorfin hormonunu artıran besinlerdir.



Aşık olunduğunda bol miktarda salgılanan hormondur endorfin. Sık sık aşık olmak yerine; siz, düzenli spor, her gün egzersiz yaparak, olumlu düşünerek, gülümseyerek endorfin üretiminizi fazlalaştırabilirsiniz.



M.Özdaş

18 Nisan 2012 Çarşamba

Eli bıçaklı gençlik








Eli bıçaklı bir gençlik var karşımızda. Biri 17 yaşında, tam kalbinden bir doktoru bıçaklayarak öldürdü. Sebebi 80 yaşındaki kanser hastası dedesinin ameliyattan 10 gün sonra ölmesi...

Bir diğer genç 18 yaşında, derse geç kaldığı için sınıfa almayan öğretmenini kalbinden bıçakladı, öğretmenin durumu çok ağır... 


Bütün bunlar son iki gün içinde yaşananlar, daha bir o kadar da isyan edilmiş, lanet edilmiş, unutulmuş olaylar var.




Nasıl yetiştirdik ya da neden yetiştiremedik gerektiği gibi bu kişileri biz? Okullarda ders yükünün altında ezdik, notlarla, sınavlarla bunalttık, ezberledikleri formüllerden, tanımlardan hayatı öğrenmeye fırsat bulamadılar...

Aileler de işi tamamen okula ve öğretmenlere bıraktılar, kendileri sorumluluktan kaçtılar, böylesi daha kolay geldi belki.

Bir kadın ve erkek ne zaman ve ne için çocuk sahibi olmayı ister?

Sadece kendi mutlulukları için mi, kucaklarına alacakları zaman o zevki tatmak için mi? Geleceklerine sigorta olsunlar, yaşlılıklarında kendilerine baksınlar diye mi? Doğan her birey bu toplumun bir üyesidir ve toplumun geleceğidir. Şu andan daha öteye adım atabilmesini sağlayacak gelecektir çocuk ama görüyorum ki diplomalar olsa da cehalet ruha işlemişse eller ancak bıçak tutuyor, kendine ve borçlu olduğu topluma bunu reva görüyor... yazık, çok yazık !!! __M.Özdaş

17 Nisan 2012 Salı

MİSAFİRİM GELECEKMİŞ, BUYURSUN GELSİN



Birkaç gün önce sık kullanmadığım ve sadece sanatsal mesajları almak için kullandığım mail adresime baktığımda bir mesajla karşılaştım. Biri bana misafir gelecekmiş. ‘’ Eeee…ne var bunda? ‘’ diyeceksiniz şimdi. Ancak büyük ihtimalle benzeri mailler alan kişiler varsa aranızda daha yazımın başında gülümsemeye başlayacaklarından eminim…

Misafiri seven bir milletizdir. Tanrı misafiriyim diye kapımızı çalanları bile neredeyse geri döndürmeyiz. Buyursun gelsin, hoş gelsin, sefa gelsin diyebileceğim türden bir misafire ait değildi bu mesaj. Kekler börekler, poğaçalar yapıp beklenecek türden, tanıdığım biri de değildi. Peki, kimden gelmişti bu mesaj? Geleceğini günlerce önceden kim haber vermişti bana? Üstelik bu misafir yurt dışından gelecekti. Yol yorgunu olacaktı ama temiz çarşaflar serip yataklar hazırlayacağım, elimden geldiğince rahat ettirebileceğim bir misafir değildi.

Aldığım mailde aynen şunlar yazıyordu: Oraya gelicem, müsait misin?

‘’ Daveti gönderen: Ladyberlin
    Davetin başlığı: Oraya gelicem havalar nasıl
    Mesaj: Merhaba hayat tamamen tesadüflerle haftaya Türkiye’ye geliyorum.    Ufacık, kısacık sürecek bir ilişki yaşamak ister misin? Çünkü burada kendime ayıramadığım vakti Türkiye’de ayırmak istiyorum. Beni tecrübesiyle hareketleriyle, sadece gönlümü hoş edecek birisini istiyorum. Benim bir ilişkide hayırlarım yoktur… Çünkü herkes istediğini almanın peşinde. Benim hiç bir maddi beklentim olmaz, evlilik felan öyle bir beklentim de yok zaten.. Yehju’ya gel de msn vereyim oradan devam edelim.’’

Ve devamında şu bilgiler yer alıyordu:

 ‘’ Ladyberlin üyesinin fotoğraflı profilini görmek için buraya tıklayınız.

Yehju.com sitesine hemen üye olarak size davet yollayan kişilerle tanışabilirsiniz.

Ayrıca yarım milyondan fazla üye arasından aradığınız sevgili ya da yatak partnerinizi bulabilir, onlarla yazışabilir, msn adresleri ve telefonlarını alabilir ya da kameralı sohbet yapabilirsiniz.
Sınır tanımayan ama ilişkilerinde gizliliğe önem verenlerin buluştuğu site...’’

Mesaj kutumu her zamanki gibi açıp bu satırları okuduğumda Nazan Öncel’in Hay Hay şarkısını anımsadım. Hatırlayalım, sözleri şöyle idi:
Ne varsa alsın
Toplasın gelsin
Benim için gelsin
İsterse kalsın

Hay hay buyursun gelsin
Hay hay temelli kalsın
Hay hay buyursun gelsin
Hay hay beni seven gelsin
Hay hay…



Günümüzde eski sevgilerin, masumane aşkların neden kalmadığını ve özlem çekildiğini bundan iyi ne anlatabilir acaba? Özellikle cinsel yoldan bulaşan AİDS Hepatit, Sarılık gibi hastalıkların görülme oranı ülkemizde de azımsanmayacak boyutta olduğu biliniyor. Çünkü yasal olarak çalışan hayat kadınları kontrol altında iken buralardan ulaşılan kadınlar ile birlikte olan kişiler önlemlerini ihmal etmişlerse her an tehlikeyle karşı karşıya. Merakları nedeniyle girdikleri bu tuzaklarla dolu sanal ortamlarda mağduriyetin çoğunu gençlerimiz yaşamaktadır.

Ayrıca her gün farklı yerlerde sanal alemle, online fuhuş, porno ve seks tuzaklarının var olduğu yüzlerce haberle karşılaşıyoruz. İnternet aramalarında çok net biçimde rahatlıkla ulaşılabilen bu tür sitelerde çeşit çeşit görsel malzemeler eşliğinde, kontrolsüz, kadın ya da erkek fuhuş hizmetleri sunuluyor. Meraklarına yenik düşenlerin, boş zamanlarını ne şekilde dolduracağını bilemeyenlerin bu tür tuzaklara düşmeleri çok kolay.

Hızla ilerleyen bilgi-bilişim çağı önümüze uçsuz bucaksız bir derya çıkarmış. Bu deryada ilerlerken kirlenme, fazla hızlı yüzüp, yönümüzü, kıyımızı kaybetme gibi durumlarla da karşı karşıya kalabiliriz.
Kolaylıkları ve olumlu taraflarının yanı sıra her an yepyeni, sinsi suçları ve yozlaşmayı da beraberinde getirip yaşamın tam ortasına bomba gibi bırakıyor gelişen teknoloji.

Uzmanlar sürekli sanal fuhuşta son dönemde artış yaşandığı, eskort, partner gibi isimlerle internet kullanıcılarına sunulan fuhuş pazarlarında pek çok tehlikenin de bulunduğu konusuna dikkat çekmeye, uyarmaya çalışıyorlar. Hatta emniyete de bu tür sitelere aldanıp dolandırıldıklarına dair pek çok şikâyet de gelmekte olduğunu biliyoruz.

Bir söz vardır: Eline, diline, beline sahip olmak…
İşte acı olan budur. Sahip olamadığımız nitelikler zehirli sarmaşık gibi dolanıp durmaktadır boynumuza…

Yasal boşluklardan yararlanılan bu tür siteler bir kısım meraklı ve aç insanımızın hüsrana uğramasına yol açıyor. Ayrıca bu tür olayların çok küçük bir kısmı açığa çıkıyor. Hukuk ve Hayat Derneği Başkanı Erdem Gençay konuyla ilgili olarak şunları söylemekte: ‘’ Yasa boşluğu bazı kimselere hareket alanı sağlamakta, yasa koyucunun bu alanı boşluk bırakmayacak şekilde düzenlemesi gerekmektedir.’’


Bilimin ve teknolojinin nimetleriyle dolup taşan bu deryada herkesin boğulmadan ve başka kıyılara sürüklenmeden yüzebilmesi dileğimle…

Müşerref ÖZDAŞ

( Ortanca Dergisi- Üç Aylık Kültür ve Sanat Dergisi- Mart-Nisan-Mayıs 2011- Yıl: 4 ' de yayınlandı)