11 Nisan 2012 Çarşamba

Öğrendim ki



Öğrendim ki…
Kimseyi sizi sevmeye zorlayamazsınız.
Kendinizi sevilecek insan yapabilirsiniz,
Gerisini karşı tarafa bırakırsınız.


Öğrendim ki…
Güveni geliştirmek yıllar alıyor,
Yıkmak bir dakika.


Öğrendim ki…
Hayatında nelere sahip olduğun değil
Kiminle olduğun önemli.


Öğrendim ki…
Sevimlilik yaparak 15 dakika kazanmak mümkün
Ama sonrası için bir şeyler bilmek gerek.


Öğrendim ki…
Kendini en iyilerle kıyaslamak değil
Kendi en iyinle kıyaslamak sonuç getirir.


Öğrendim ki…
İnsanların başına ne geldiği değil
O durumda ne yaptıkları önemli.
Öğrendim ki…
Ne kadar küçük dilimlersen dilimle
Her işin iki yüzü var.


Öğrendim ki…
Olmak istediğim insan olabilmem
Çok vakit alıyor.


Öğrendim ki…
Karşılık vermek
Düşünmekten çok daha basit.


Öğrendim ki…
Bütün sevdiklerinle iyi ayrılman gerek
Hangisi son görüşme olacak bilemiyorsun.


Öğrendim ki…
‘Bittim’ dediğin andan itibaren
Pilinin bitmesine daha çok var.


Öğrendim ki…
Sen tepkilerini kontrol edemezsen
Tepkilerin hayatını kontrol eder.


Öğrendim ki…
Kahraman dediğimiz insanlar
Bir şey yapılması gerektiğinde
Yapılması gerekeni
Şartlar ne olursa olsun yapanlar.


Öğrendim ki…
Affetmeyi öğrenmek deneyerek oluyor.

Öğrendim ki…
Bazı insanlar sizi çok seviyor
Ama bunu nasıl göstereceğini bilemiyor.


Öğrendim ki…
Ne kadar ilgi ve ihtimam gösterseniz
Bazıları hiç karşılık vermiyor.


Öğrendim ki…
Para ucuz bir başarı.


Öğrendim ki…
En iyi arkadaşla sıkıcı an olmaz.


Öğrendim ki…
Düştüğün anda seni tekmeleyeceğini düşündüklerinden bazıları
Kaldırmak için elini uzatır.


Öğrendim ki…
İki insan aynı şeye bakıp
Tamamen farklı şeyler görebilir.


Öğrendim ki…
Aşık olmanın ve aşkı yaşamanın çok çeşidi vardır.


Öğrendim ki…
Her şartta kendisiyle dürüst kalanlar
Daha uzun yol yürüyor.


Öğrendim ki…
Hiç tanımadığın insanlar,
iki saat içinde,
senin hayatını değiştirir.


Öğrendim ki…
Anlatmak ve yazmak ruhu rahatlatır.


Öğrendim ki…
Duvarda asılı diplomalar
İnsanı insan yapmaya yetmez.


Öğrendim ki…
Aşk kelimesi ne kadar çok kullanılırsa, anlam yükü o kadar azalır.


Öğrendim ki…
Karşısındakini kırmamak ve inançlarını savunmak arasında çizginin
nereden geçtiğini bulmak zor.


Öğrendim ki…
Gerçek arkadaşlar arasına mesafe girmez.
Gerçek aşkların da!


Öğrendim ki…
Tecrübenin kaç yaşgünü partisi yaşadığınızla ilgisi yok,
Ne tür deneyimler yaşadığınızla var.


Öğrendim ki…
Aile hep insanın yanında olmuyor.
Akrabanız olmayan insanlardan ilgi, sevgi ve güven öğrenebiliyorsunuz.
Aile her zaman biyolojik değil.


Öğrendim ki…
Ne kadar yakın olursa olsunlar
En iyi arkadaşlar da ara sıra üzebilir.
Onları affetmek gerekir.


Öğrendim ki…
Bazen başkalarını affetmek yetmiyor.
Bazen insanın kendisini affedebilmesi gerekiyor.
Öğrendim ki…
Yüreğiniz ne kadar kan ağlarsa ağlasın
Dünya sizin için dönmesini durdurmuyor.


Öğrendim ki…
Şartlar ve olaylar,
Kim olduğumuzu etkilemiş olabilir.
Ama ne olduğumuzdan kendimiz sorumluyuz.


Öğrendim ki…
İki kişi münakaşa ediyorsa,
Bu birbirlerini sevmedikleri anlamına gelmez.
Etmemeleri de sevdikleri anlamına gelmez.




Öğrendim ki…
Her problem kendi içinde bir fırsat saklar.
Ve problem, fırsatın yanında cüce kalır.


Öğrendim ki…
Sevgiyi çabuk kaybediyorsun, pişmanlığın uzun yıllar sürüyor.

Ataol BEHRAMOĞLU

Hayattan aldığım 45 ders

1.Hayat haksızlıklarla dolu ama yine de güzel!!.
2.Şüphede kalma, ikinci bir adım daha at!
3 Hayat, nefrete harcayacak kadar uzun değil
4.Hastalandığında sana işin değil, ailen, arkadaşların bakacak. Onlarla ilişkini koparma!
5.Her ay kredi kartlarını ödemeyi unutma.
6.Her tartışmayı kazanacaksın diye bir şey yok! . Fikir farklılıklarını kabul et!!.
7.Ağlayacaksan, bir başkası ile birlikte ağla! Tek başına ağlamaktan evladır..
8.Tanrıya kızmanda bir mahzur yok! O bunu kaldırabilir! !.
9.İlk maaşından başlamak üzere, emekliliğine para ayır..
10 Söz konusu çikolataysa,direnmenin anlamı kalmıyor. .
11 Geçmişinle barış ki, bugününün içine etmesin!.
12 Çocukların seni ağlarken görsün! Bundan kaçınma..
13 Hayatını başkaları ile mukayese etme, ötekilerin neler çektiğini bilmiyorsun!
14.Bir ilişki gizli olacaksa, sen içinde olmamalısın!.
15.Göz kırpacak kadar bir zamanda her şey değişebilir. Ama merak etme, Tanrı asla göz kırpmaz!!
16.Derin bir nefes al, kafanı sakinleştirir.
17.Güzel ve yararlı olmayan, seni mutlu etmeyen her şeyi çöpe at!!
18 Her ne yaşıyorsan, seni öldürmediği müddetçe, güçlü kılar.
19.Mutlu bir çocukluk geçirmek için geç kalmış değilsin de, bu sadece ve sadece sana bağlı!!
20.Hayatta sevdiğin her ne ise, peşinden giderken asla "hayır" sözcüğünü cevap kabul etme.
21.Mumları yak, değerli yatak takımlarında uyu, kendine pahalı iç çamaşırları satın al.... Bunlar için özel fırsatlar bekleme, bugün zaten özeldir!!
22.Önce hazırlan, sonra da kendini akıntıya bırak.
23.Şimdiden egzantrik ol! Kırmızı giymek için yaşlanmayı bekleme.
24.En önemli seks organı beyindir..
25.Mutluluğun için senden başka sorumlu yoktur! .
26.Her yaşadığın felaketin ardından kendine şu soruyu sor: "Beş yıl sonra bunun benim için ne önemi olacak??"
27.Daima yaşamı seç.
28.Herkesi, her şeyi affet.
29.Başkalarının senin hakkında ne düşündüğü seni ilgilendirmez! .
30.Zaman her imkana sahip.. Zaman tanı!
31.Durum ne kadar iyi veya kötü olursa olsun, değişecektir..
32.Kendini fazla ciddiye alma, kimse almıyor ki zaten!.
33.Mucizelere inan!!.
34.Tanrı, Tanrı olduğu için seni seviyor. Yoksa yaptıkların ya da yapmadıkların için değil!!
35.Hayatı denetlemeyi bırak!.Öne çık, kendi hayatını kendin yarat.
36.İki seçeneğin var "Erken ölmek" ya da "yaşlanmak"..
37.Çocuklarınızın, yaşayacak başka çocukluk dönemi yok!.
38.Sonuçta gerçekten önemli olan sevmiş olmandır!!.
39.Her gün dışarı çık.. Mucizeler her yerde seni bekler!.
40.Dertlerimizi bir torbaya doldurup, milletinkilerle bir arada görsek, bizimkileri geri toplardık..
41.Kıskançlık zaman kaybıdır. Zaten ihtiyacınız olan her şeye sahipsiniz!!
42.Her şeyin en iyisini daha yaşamadın !!.
43.Kendini nasıl hissedersen et, kalk, giyin ve dışarı çık!
44.Yol ver!
45.Hediye paketinde olmasa bile, hayat yine de bir hediyedir!!. "

Regina Brett

KİM TUTABİLİR Kİ GİTMEK İSTEYENİ....HELAL EDERSİN HAKKINI

Anadolu’da bugün bile anlatılan eski bir aşk hikâyesi vardır. Ben bunu birkaç ayrı tasavvuf sohbetinde bambaşka insanlardan dinledim. Derler ki, vaktiyle Siirt Tillo’da bir tekkede mürit, tasavvufa gönül vermiş bir zat yaşarmış. Temiz, saf, güzel gönüllü bir genç adammış. Gel zaman git zaman âşık olmuş, hem de sırılsıklam. Karşılık da bulmuş. Sevdiği kız da ona sevdalanmış. Evlenmişler. Mutlu seneler geçirmişler. Ne var ki bir zaman sonra karısı dikilmiş karşısına. “Ben gitmek istiyorum” demiş. “Şu yolların ardında başka ne yollar var görmek istiyorum. Sana âşık değilim artık. Bir başkasını gördüm, ona aktı yüreğim. Onunla uzaklara gitmek istiyorum.”

Mürit öfkeden deliye dönmüş. Aklından ilk geçen şey, karısını öldürmek olmuş. “Bana yâr olmayacağına göre kimselere yâr olmasın” diye geçirmiş içinden. Kapanmış eve, planlar yapmış kendince. Kimseyle konuşmaz olmuş. Derken bir sabah şeyhini kapıda beklerken bulmuş. “Hakiki âşık” demiş şeyh, “sevdiği insanın mutluluğunu ister. Âşık kişi, sevdiğinin mutluluğunu kendi mutluluğunun önüne koyar. Gerçekten seven insan, özgür bırakır. Sahiplenmek, hak iddia etmek, can almak, can acıtmak, âşıkların tutacağı yol değildir… Düşün. Düşün de öyle karar ver. Ve bil ki vereceğin karar, senin gerçek sınavındır.”

İşte o zaman mürit için çetin bir iç muhasebe başlamış. Günler, haftalar boyu nefsi bir yana çekiştirmiş, yüreği bir yana. Sonunda bir sabah fırlamış yataktan. Açmış tüm pencereleri, kapıları sonuna kadar. Işık dolmuş içeri, efil efil rüzgâr. Dönmüş karısına, “Dilediğin yere git” demiş usulca. “Ben hakkımı sana helal ettim. Sen de bana helal et, öyle çık yola.”



( Bir de günümüzde halen yaşananlara, insanların birbirine yaşattıklarına bakalım... 
Artık sevmiyorum diyen biri birden kötü insan olur gözümüzde... Ben bunu hiç anlayamadım şimdiye dek. 


İnsanların tercih hakları her zaman olmalı... İnsanların yolu birbiri ile birleşmiş olabilir. Bir süre her şey çok güzel de olabilir. Yol arkadaşlığı sürer. Zamanla değişebilir de her şey, sevgiler azalabilir ama saygı bitmemelidir.Yolunu ayırmak isteyen bir arkadaş olabilir, bir sevgili, bir eş de olabilir. Kim olursa olsun sizde de onda da kalan izler olacaktır. Herkes kendi hayatını yaşamaya devam edecektir. 


Belki çok tanıdık gelecek şimdi yazacağım durum: Eşler ayrılma aşamasındadır, taraflardan biri bir başkasını sevmiştir, ya da sevgisini yitirmiştir tek taraflı olarak. Bunun sebebini ise karşı taraf zahmet edip düşünmeyecek, kendiini sorgulamayacak, hatayı hep karşısında, dışarıda arayacaktır. Kavga, dövüş, hakaretler, mahkemede çıkan rezaletler, arada kalan, psikolojisi bozulan zavallı çocuklar, ayrılmam, sürünsün aşağılık adam diyen kadınlar, anne ya da babasına gösterilmemekte direnilen evlatlar... Bu manzaralar gerçekten de iç karartıcıdır. 


Oysa ki ayrılık olsa da sevgi kırıntıları ve saygı kalabilmelidir. Gecenin bir vaktinde çekinmeden eski bir eş aranabilmelidir. O bir başkası ile mutlu olmayı seçti diye hayatı karartılmamalıdır. 


Hayat kısa. Mutlu olmak herkesin hakkı. kimse kimseye sevgi olmaksızın ömür boyu bağlı kalmamalı. Gitmek isteyen gerçekten de gidebilmeli.Gitmişse de düşman bellenmemeli, arada  bir telefonla da olsa sesini duymaktan, bir selam yollamaktan, gerek duymuşsak yardımını istemekten, yardım istenmişse elimizi uzatmaktan gocunmamalıyız.  / M.ÖZDAŞ )

7 Nisan 2012 Cumartesi

UMUT SEN BENİ UNUT



"Elinden geleni yapmadıysan, umduğunu bulamadığına şikayet etmeye hakkın yoktur." der Cenap Şehabettin.


''Umut'' gün gelir ''Unut'' a döner yüzünü.
Ne kadar beklersen bekle, zamanın planladığından fazlası olmayacaktır.Umut denilen şey de hayata tutunmak için olmayabileceğini bile bile kendine yalan söyleyip inanmaktır.
Olmayacak duaya amin demektir biraz da umut.
Kelimelerde saklanır, kelimelerle döker içini insanlar, umut diye kelimelere tutunur.
Yeni sabahlar yeni umutlara gebe olabildiği gibi yeni hayal kırıklıklarına da  gebe olabilir.
-Asıl unutmayan ‘’ Unuttum ‘’ diyendir.
-Ya ‘’ Unut beni ‘’ diyen?
- İşte o, ateşlerde yanandır…

Her şeyin son bulduğu anda bile umut vardır.'' demiştir Thales ve
Umut; Bir sevgiliye emanet ettiklerinizdir.../ der C. Süreya

Umudu her dem taze tutmak en iyisi belki...


M.Özdaş

5 Nisan 2012 Perşembe

Çağın kâbusları


Okuyup da ürktüğüm  çok sayıda haber olmuştur bugüne kadar ancak bu defakinde ‘’ Bu nasıl iğrenç bir zekânın ürünüdür?’’ diye düşündüm. Endişelerimin sebebi şu haber idi: İngiliz medyasından yayılan bir habere göre Rusya’da Vladimir Putin tarafından  insanların sinir sistemini kullanılamaz hale getiren bir silahın üretimine izin verildi.
Asıl ürküten bir şey daha vardı ki bu silahların soğuk savaş dönemiyle birlikte 1950'li yıllardan itibaren ABD ve Rusya'nın geliştirmek için laboratuvar çalışmaları yaptığı bilinmesi...

"Psychotronic" adı verilen hedefin sinir sistemini felç edip kontrolünün ele geçirilmesini hedefleyen bu tehlikeli psikolojik silahın yapımına izin verilmiş. Medya’da yayılan haberlere göre bu sıra dışı silahı Rusya çoktan geliştirmiş ve uykuya bırakmış ve nihayet Putin, silahın gerçekleştirilmesi için nihai emri vermiştir.

Askeri ve politik anlamda nükleer olarak nitelenen bu silahların “sinir sistemine doğrudan etki eden, kişiyi kontrol altına alan, istenirse onu suikaste yöneltebilen bir silah” tanımlaması Rus savunma bakanı Anatoly Serdyukov tarafından yapılmış bulunmaktadır.

Yayılan haberlere göre Rusya'nın başkenti Moskova'daki Askeri Araştırmalar Merkezi Başkanı Anatoly Tsyganok, bu silaha maruz kalan bir kişinin ateşinin hızla yükseleceğini, kızgın ateşte duran bir tavaya atılmış gibi kendini hissedeceğini, bu silahlar hakkında hâlâ özel birliklerdeki askerlerin bile bu tür silahlarla ne yapacaklarını fazla bilmediklerini söylemektedir.
İnsanın davranışlarının kontrol edebileceği, intihara sürüklemenin de mümkün olduğu, mikrodalga fırınlardaki gibi elektromanyetik ışınlar yayarak hedefteki insanın sinir sistemini felç edebilecek, aşırı oranda verildiğinde iç organlara zarar vererek, sinir sistemini çalışamaz hale getirebilecek bir silahtan bahsediyoruz.
Bu bir insanlık suçu, suçu gerçekleştirenler de insan değil midir? İnsanlık laboratuarların loş koridorlarında kaybolmaya devam etmektedir. Dünya buna karşı çıkacak mı diye soramıyorum. Biliyorum ki bozacının şahidi şıracı. Bir yanımızda büyük abimiz Amerika, üst kat komşusu Rusya, bir tarafta Müslüman komşularımızdan İran... Fazla söze gerek var mı? 
Bu nasıl bir insan zekâsıdır ki kendi türünü öldürmek için nefes almaya devam edip kendisine insanım, hatta bilim insanıyım diyebiliyor? Bunun yerine insanların nasıl mutlu edilebileceğine kafa yorulsa, çareler aransaydı dünya bugünden ne kadar farklı olurdu, bir düşünelim...

Çağımızda  insanların beyin ağırlığı erişkin erkekte ortalama 1347 gr (1214-1450 gr) ve kadında 1223 (aralık 1111-1306 gr) kadardır. Biz hâlâ beynin %3 ü mü, % 10’u mu çalışıyor diye  düşünmeye devam ederken birileri beyaz önlüklerini giyip insanlığı karartacak  keşifler yapmaya devam ediyor.

HES ( Hidroelektrik santralleri) ‘lerine, nükleer santrallere karşı koyanlar bu haberi nasıl değerlendirecek merak ediyorum. Rusya’nın üretme kararı aldığı silahın kontrollü kullanımı hemen hemen mümkün değilse de diğer silahların bir dereceye kadar kontrollü kullanılması ve faydaları da söz konusu... Bu silahın geliştirilme aşamasında gözlerden uzak kim bilir kaç kişinin kobay olarak kullanıldığını düşünmeden edemiyorum.

Daha ürkütücü gelişmelerle karşılaşmamak için uyanmaktan korkmayacağımız yarınlara ulaşabilmek dileğiyle...

Müşerref Özdaş
05.04.2012

4 Nisan 2012 Çarşamba

Hayal ve gerçeklerin renkleri



Dünyamızı güzel hayallerle süsleriz. Sevmek ve sevilmek güzeldir. Beklentilerimiz vardır. Bunları karşılamasını istediğimiz, gelmesini beklediğimiz, umutlarımızı bağladığımız kişiler vardır. Gelen, mükemmelimiz olur bir anda. Olmadığını fark edinceye kadar geçen bir zaman vardır. Gün gelir, gözümüzde devleştirdiğimiz, birden sıradanlaşır… 

Yaşam ısmarlama mutluluk üretmiyor. Bizim kurallarımızı dinlemiyor. Kendi kuralları çerçevesinde sunumunu yapıp kabulümüzü bekliyor. Sunulanı kabul edip başköşeye konuk etmeli, tanımaya çalışmalıyız. Soluklansın, biz soralım, o anlatsın; dinleyelim, anlayalım… O sorsun, biz söyleyelim… 

Tam da bu noktada çıkar sorunlar. Dinlemek, duymak, anlamak farklıdır. Bakmak ile görmek arasındaki fark gibi… Şairin '' Anlam '' adlı şiirinde dediği gibi ( *1 ): 

''Sen ne türlü desen, söz dinleyenden alır anlamını, 
Öyledir görüntü de, bin kişi bakar denize, 
Denizi görür biri…''

İletişim büyük bir sorundur ilişkilerde. Düşüncelerimizi söyleyemiyorsak, doğru ifade edemiyorsak, beni anlamıyorlar demek ne derece doğrudur? Bu esaslı bir sorundur işte. Sevginin göstergesi karşımızdaki sevilenin düşüncelerine her an katılmak, kabullenmek de değildir. Sevgi, hayatı ve fikirleri paylaşmaktır, değer vermektir. Yaşamımızda duygulara yer veriyorsak da mantığı da elden bırakmamak gerekir. Mutluluktan başımızın döndüğü anlarda bile ilerde dünyamızın kararmaması için mantığımız hep devrede olmalıdır. Biz onun iptal veya duraklatma düğmesine basmış isek, aslında duraklayacak olan yaşamımızdır, iptal edilecek olan beklentiler, hayallerdir. 

Ben kimim, yaşamdan ne istiyor, ne bekliyorum? Karşımdaki bana ne verebilir? Birbirimizi kırıyor muyuz, inciniyor muyum? Bunlar tekrarlayıcı bir hal mi aldı? Sevdiğim kişi ne kadar tutarlı, verdiği sözlere ne kadar bağlı? Bana güven veriyor mu? …Alacağımız cevaplara göre değişecektir geleceğimiz. 

Başımızda kavak yellerinin en delisi esse de, hatalar yapsak da, hayal kırıklıklarımız olsa da, yine de süsleyecektir hayaller dünyamızı. Renkleri tozpembe olsa da görürüz ki gerçeklerin rengi farklıdır. Her şeye rağmen güzel bir geleceği umut etmek, beklemek; gerçeğin kıyılarından çok açıklara yüzmemek koşuluyla en doğal hakkımızdır. Yoksa kendi yarattığımız hayallerin içinde boğulma tehlikesi de vardır.

İşte bu yüzden, yaşamımızı dengeler üzerine kurmak zorundayız. Günün birinde kendimize ‘’ Şimdi ne yapmalı?’’ deriz. Oturup geçmişe ağıt mı yakmalı, bir çare mi aranmalı? Tüm yollar kapanmış, geçit yok gibi de görünebilir gözümüze. Ama acele etmeden düşünülürse ve doğru zamanda harekete geçilirse her zaman bir çözüm bulmak da mümkündür. 

Çözümsüz, sevgisiz, hayalsiz, umutsuz kalmamanız dileğiyle… 

(*1): Necati Cumalı 

Müşerref ÖZDAŞ

3 Nisan 2012 Salı

Uzun bir yolculuk





Uzun bir yolculuğa çıkmak geliyor içimden
ne uğurlayanım olsun bir gardan
ne de karşılayanım
uzayıp gitsin yollar,
durağım belli olmasın
dayayıp başımı cama, kapasam gözlerimi
akşam ne zaman oldu,
güneş ne zaman battı bilmesem
dalıp gitsem...
telaşlı insanların arasına karışsam
ya da sabırsız
mesela bir şeyimi unutsam
hatırlayıp bir ara, arayıp bulamasam
yağmurlu bir gün olsa mesela
gözyaşım karışsa yağmura
saçlarım dağılsa rüzgarda
üşüse ellerim, ellerini arasam...

Müşerref Özdaş