Askıda Kahve
İtalya’da Venedik’in kenar mahallelerinden birinde, bir Cafe-Bar’da, espressolarımızı içiyorduk. İçeri giren müşterilerden biri barmene, “iki kahve, biri askıda!” dedi; iki kahve parası verdi, bir kahve içip gitti. Barmen de duvar üzerinde asılı duran çiviye bir küçük kağıt astı.
Biraz sonra içeri iki kişi girdi. Onlar da “Üç kahve, biri askıda” dediler; Üç kahve parası verdiler ve iki kahve içtikten sonra gittiler. Bermen “askı”ya yine bir küçük kağıt astı. Bunun gün boyu böyle sürdüğü anlaşılıyordu.
Bir süre sonra kahveye, üstü başı biraz eski-püskü, belli ki yoksul bir kişi girdi ve Barmen’e “Askıdan bir kahve!” dedi. Barmen hemen bir kahve hazırladı ve yeni müşterinin önüne koydu. Yoksul kişi, kahvesini içtikten sonra para ödemeden çıktı, gitti. Barmen’se, duvardaki askıya taktığı kağıtlardan birini kopardı, parçalayıp çöp kutusuna attı.
Bu günün sonunda, gözlerimizi yaşartan bir “İtalyan toplumsal terbiyesi” öğrendik: Bir Venedikli için yaşamsal olmasa da, kahve, günlük yaşamda önemli bir yer tutmaktadır.
Kahve içecek kadar parası olmayan kişilere yardım edebilecek düzeydeki kişiler, bir kahve parası daha ödüyorlar. Yardım ettiği kişiyi görmedikleri için bu kişiler de daha mutlu oluyorlar; kimden geldiğini bilmedikleri bu ikramı kabul edenler de daha huzurlu!
Yardım eden ile alan arasında, bu cafe-bar’daki garson gibi köprü görevi yapan kişilerinse, güleryüzlü ve sevgi dolu olmaları gerekiyor. İçeri giren yoksul bir kişinin “Bana askıda kahve var mı?” diye sormasına gerek bırakmamak için, askıda kahve olduğunu belirten kağıt parçalarını kolaylıkla görülebilen bir yere asmaksa, bu olgunun zarif bir bölümü…
(alıntı)
Venedik'te durum böyle. Ya bizde?
Bursa Orhangazi'de de bir fırında "Askıda ekmek" olarak isimlendirilmiş benzeri bir uygulama var. ( 16 Nisan 2014 tarihli bir habere göre) Hala uygulama sürüyor mu bilemiyorum.Bir proje kapsamında 2006 yılından beri uygulamasının yapıldığı bilgisine ulaştım bir başka haber sitesinden. 2006'da başlayan kampanyada Nisan 2012'ye kadar 17 milyon ekmek dağıtılmış.
Osmanlı döneminde de "Sadaka taşı" diye bir uygulama olduğunu biliyorum. Birçok camide şadırvanın çıkış kapısında iki tane yuvarlak taş olurmuş. Bunlara " Sadaka taşı " denirmiş. Her gece yatsı namazından sonra camiden çıkan cemaatin zenginleri buraya akçe bırakırlarmış.İhtiyacı olanlar gelip, ihtiyacı kadarını alır, bırakana dua ederlermiş.
Şimdilerde de TV'de haberlerde bu tür sadaka kutularının sinsice çalındığını görmekteyiz ne yazık ki.
Bir yanda kahve, bir yanda ekmek...
Marie-Antoinette'nin "Ekmek bulamazlarsa pasta yesinler" sözü geldi şimdi de aklıma. Bu söz onun acımasızlığına ve duyarsızlığına iyi bir örnektir. Az önce dağıtılmış ekmek sayısından bahsettim. Bizim ülkemizde de askıda kahve olsun diyenler var mı bilmem ama yiyecek ekmeğe muhtaç azımsanmayacak kadar çok kişi varken kahveyi düşünecek zaman değil desek yerinde olur sanırım.
Uzun sözün kısası, ne eski Anadolu, ne eski İstanbul ne de eski vicdanlı insanlar kaldı. Veren el alan eli görmemeli felsefesinin pabucu çoktan dama atılmış. Her ne kadar veren el alan elden üstündür denişlmişse de eller birbirine karışmış. Kimin eli kimin cebinde o da belli değil.
Gerçek ihtiyaç sahibi mi?
İşte o da muamma.
M.Özdaş