Herkesi bekleyen köy, onuncu köy... Ben de gidiyorum, yoldayım... Burdan öte kaç köy olursa olsun onlara da gönderilirsem seve seve giderim... :) Yalandan kocaman şatolar içine hapsetmişiz insanlığı çıkıp gitse doğru bir dünyaya, yolunu şaşıracak... __Mşrf (Bu blogda yayınlanan altında ismim olan Şiir ve Yazılar 5846 sayılı fikir ve sanat eserleri kanununa göre tüm hakları ile Müşerref ÖZDAŞ'a aittir.İzinsiz alıntı yapmak ve yayınlamak yasaktır)
17 Ekim 2014 Cuma
2 Ekim 2014 Perşembe
Kokulara yolculuğum
Bugün mis kokulu bir sanal yolculuk yapmak geldi içimden.
Kolonya kullanmayı çok severim. Çiçek kokularını da.
Yeni yeni duyduğum birkaç kolonya isminden sonra acaba başka bilmediğim neler var diye internet ortamında kokulara doğru bir yolculuk yapmak istedim.
Limon çiçeği kolonyasını hepimiz biliriz de, portakal ( çiçeği ) ve mandalin kolonyası olduğunu bilmiyordum, tesadüfen gördüm bir markette.
Bu kadar da değil, iğde çiçeği , manolya, zeytin çiçeği kolonyası da var.Hamsi kolonyasını, koyu baharat kokusu içeren kolonyaları da yakın zamanda duydum.
Karadeniz deyince hamsiden başka içtiğimiz tavşan kanı çay gelir akıllara tabi ki.
Olmaz mı?
Onun da kolonyası var.
Bitmediiii... İncir kolonyası da varmış.Ve dahasııı...
Balıkesir'de duymaya alışık olmadığımız, aklımıza bile gelmeyecek olan çam Kolonyası, hazan, akasya, ıhlamur, ceviz çiçeği, kekik,zeytin, zambak, yağcıbedir geceleri, sefir... kolonyaları da üretiliyor.
Yağcıbedir halısıyla meşhurken şimdi de kolonyaya isim vermiş.
Artık meyveleri hem yiyip hem de vücudumuza süreceğiz anlaşılan.Kolonya dedim de, minik şirin şişeciklere doldurup söz ve nişan, mevlüt, doğum günü kolonyası da yapmışlar.Bu güzel bir fikir.
Tercihlerimiz, beğenilerimiz değişse de rengarenk ve ilginç şişeler içindeki bu kolonyaları görmek hoş doğrusu.
Altın damlasıyla, İzmir geceleriyle misler gibi bir yolculuk yaptım mini araştırmam sırasında.
Osmanlı dönemini dizilerde görmeye alıştık ama ya şişelerde gördünüz mü hiç?
Tabi ki Osmanlı Saray kokularından bahsediyorum.
-Padişah kokusu
-Yavuz Sultan Selim kokusu
-Sema kokusu
-Kaptan-ı Derya kokusu
-Lokman hekim kokusu
-Saray kokusu
-Sahra-i Cedid kokusu
-Şehr-i İstanbul kokusu
-Cariye kokusu
-Harem kokusu
-Hürrem Sultan kokusu
-Sadrazam kokusu...
Bu kadarını tahmin etmiyordum doğrusu.
Temizlik ve güzel kokmak istiyorsanız önce suya sabuna dokunup sonra zevkinize göre ille de pahalı parfümler, deodorantlar olmasa da avucunuza dökeceğiniz birkaç damla kolonyayla hem ferahlayın hem de güzel kokalım derim.
Benim favorim yasemin, lavanta ve tabi ki limon kolonyaları.
Haydi, siz de benimle hoş kokulu bir yolculuğa çıkın...
İşte böyle; ayılana gazoz, bayılana limon.
Müşerref Özdaş
İzmir Geceleri
Kolonya kullanmayı çok severim. Çiçek kokularını da.
Yeni yeni duyduğum birkaç kolonya isminden sonra acaba başka bilmediğim neler var diye internet ortamında kokulara doğru bir yolculuk yapmak istedim.
Limon çiçeği kolonyasını hepimiz biliriz de, portakal ( çiçeği ) ve mandalin kolonyası olduğunu bilmiyordum, tesadüfen gördüm bir markette.
Bu kadar da değil, iğde çiçeği , manolya, zeytin çiçeği kolonyası da var.Hamsi kolonyasını, koyu baharat kokusu içeren kolonyaları da yakın zamanda duydum.
Karadeniz deyince hamsiden başka içtiğimiz tavşan kanı çay gelir akıllara tabi ki.
Olmaz mı?
Onun da kolonyası var.
Bitmediiii... İncir kolonyası da varmış.Ve dahasııı...
Balıkesir'de duymaya alışık olmadığımız, aklımıza bile gelmeyecek olan çam Kolonyası, hazan, akasya, ıhlamur, ceviz çiçeği, kekik,zeytin, zambak, yağcıbedir geceleri, sefir... kolonyaları da üretiliyor.
Yağcıbedir halısıyla meşhurken şimdi de kolonyaya isim vermiş.
Artık meyveleri hem yiyip hem de vücudumuza süreceğiz anlaşılan.Kolonya dedim de, minik şirin şişeciklere doldurup söz ve nişan, mevlüt, doğum günü kolonyası da yapmışlar.Bu güzel bir fikir.
Tercihlerimiz, beğenilerimiz değişse de rengarenk ve ilginç şişeler içindeki bu kolonyaları görmek hoş doğrusu.
Altın damlasıyla, İzmir geceleriyle misler gibi bir yolculuk yaptım mini araştırmam sırasında.
Osmanlı dönemini dizilerde görmeye alıştık ama ya şişelerde gördünüz mü hiç?
Tabi ki Osmanlı Saray kokularından bahsediyorum.
-Padişah kokusu
-Yavuz Sultan Selim kokusu
-Sema kokusu
-Kaptan-ı Derya kokusu
-Lokman hekim kokusu
-Saray kokusu
-Sahra-i Cedid kokusu
-Şehr-i İstanbul kokusu
-Cariye kokusu
-Harem kokusu
-Hürrem Sultan kokusu
-Sadrazam kokusu...
Bu kadarını tahmin etmiyordum doğrusu.
Temizlik ve güzel kokmak istiyorsanız önce suya sabuna dokunup sonra zevkinize göre ille de pahalı parfümler, deodorantlar olmasa da avucunuza dökeceğiniz birkaç damla kolonyayla hem ferahlayın hem de güzel kokalım derim.
Benim favorim yasemin, lavanta ve tabi ki limon kolonyaları.
Haydi, siz de benimle hoş kokulu bir yolculuğa çıkın...
İşte böyle; ayılana gazoz, bayılana limon.
Müşerref Özdaş
İzmir Geceleri
18 Eylül 2014 Perşembe
Bir güzel kahve ısmarla kendine
Bir güzel kahve ısmarla kendine
seni mutlu eden sesi duymak için "alo "de
Hiç işin olmasada öğle üzeri dışarı çık
Yağmur varsa ıslan güneş varsa ısın hatta üşü hava soğuksa..
Can Yücel
Ortaya karışık
Eski ebru ustaları yetiştirecekleri kişileri hassasiyetle seçer, her önüne geleni almazken, bu işi ciddiyetle öğrenmeye niyetli olanlar üstadlarının kapısını defalarca aşındırırken şimdilerde ortalık ebru sanatçısı kaynıyor !
Elini sallasan ebru sanatçısı...
Haaa... bir de ebruyu metreyle, metrekareyle ölçmek moda oldu.
Neymiş? Guiness rekoru kırılacakmış...
Yap ortaya bir karışık !
M.Özdaş
Yağ satarım, bal satarım, zamanınızı da paranızı da çalarım...
TV'de adı lazım değil, kanalın birinde ağzı iyi laf yapan birini çıkarmışlar, önüne koymuşlar bal peteklerini, sallayıp duruyor adam.
- İki değil, üç değil, üçbuçuk değil... tam beş kavanoz balı *** değil ***fiyata satıyoruz. Acele edin..
Türk insanının beyniyle dalga geçmek değil de nedir bu?
Taaa yerin dibindeki not: Ben belki 3,5 kavanoz isteyeceğim, ne biliyon bayım... :)
M.Özdaş
8 Eylül 2014 Pazartesi
Hayat kitabının satır araları
Hayat kitabının satır araları
Arayışlar,
bekleyişler, seçimler ve hayatın tatları
Yaşam
sürerken hangimizin arayışları, beklentileri, yanlış seçimleri olmadı ki?
Hangimizin
soruları, öfkeleri, kırgınlıkları olmadı ki?
Peki
ya, bu öfkeler, kırgınlıklar neye çare oldu?
Yaşamı
şurasından burasından tutup irdelemek istedim biraz.
Yaşam
ne demektir?
Yaşam
bana göre devinim demektir.
İnsanoğlunun,
insankızının bu devinim karşısında olduğu yerde kalabilmesini beklemek yanlış
olur diye düşünenlerdenim.
İnsan
ömründeki olaylar karşısında duruşların, seçimlerin, beklentilerin değişkenlik
gösterdiğine sizler de tanıklık etmişsinizdir.
Yol
ayrımlarına gelindiğinde, yönlerin seçilmesinde de hatalar yapılabilmektedir.
Çoğu kez de arabesk tavırlar ön planda çıkmaktadır birçok kişide. Aklın ön
planda tutulması gerekirken duygularını ön plana getiren kişiler yanlış
seçimlerinden dolayı yine hayatı ve etrafındaki kişileri suçlamaktadır. Böylece
kısır döngü sürüp gitmekte, kronik mutsuzlukla yaşamaya devam edilmektedir. Sürekli
geçmişle ilgili söylemlerin ve durumların arkasına saklanıp kendinde değişim
gerektiği halde hiçbir çaba harcamadan bir şeylerin değişmesini, isteklerinin önlerine
altın tabakta sunulmasını beklemeleri hayalcilikten başka bir şey olmasa gerek.
Oysaki
hayat kitabının satır aralarını
doğru okuyabilenlerin doğru yönü seçebilmiş olması sürpriz olmamaktadır.
Aklımızın
ve iç sesimizin söylediğini duymazlıktan gelip gösterdiği yönden farklı bir
tarafta yürüyüp de doğru olanı bulmaya çalışmakla geçer çoğu kişinin ömrü.
Hayattan
ısrarla gelmesini beklediğimiz cevaplar vardır.
Peki, ya doğru soruyu
sormadıysak?
Aslında
hayattan cevap beklemeden de iç sesimiz bize cevabı çoktaaannn vermiştir de biz
bir türlü anlamamışızdır.
Neden
mi? İnatlaştığımız için.
Anlamaya
çalışsaydık, anlayabilseydik ne o koskocaman hatalarımız olurdu ne
pişmanlıklarımız.
Yaşamı
daha güzel, daha pürüzsüz, daha huzurlu yaşayabilmek zor değil. Yeter ki o iç
sesimizle inatlaşmayalım.
Yaşamımızda
kayıp olduğunu zannettiğimiz parçalar da burnumuzun üstünde olduğu halde dört
bir yanda aradığımız gözlüklerimiz gibidir.
Bazen
de tuz yerine karabiberi fazla olur hayatın. “ Tuz biber olmak “ diye bir deyim
vardır ya, kimi insanlar tuz, kimileri biberdir, ancak her ikisinin de
dengesizliği, fazla olması zarar verir.
Yine
de ne tuzsuz, ne bibersiz kalmayın derim.
Tadınız
tuzunuz yerinde olsun.
Müşerref Özdaş
3 Eylül 2014 Çarşamba
Öyle bir zamanda gel ki
|
30 Ağustos 2014 Cumartesi
Demek ki öyle
Yaprağın kaderi
|
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)