14 Ekim 2016 Cuma

Küçük mucizeler Dükkanı ve Bir Yumak Mutluluk

Bir süre önce Sarah Jio'nun romanlarından aldığım tada benzer  kategoriye alabileceğim bir yazar daha keşfettim. Debbie Macomber
Kitaplarının ilk ikisini ard arda okudum.
*Küçük Mucizeler Dükkanı 
*Bir Yudum Mutluluk
 Dedim ya, bazı kitaplar su gibi akıp gidiyor ve yazarın tutkunu oluyorsunuz. Bu yazarda da öyle oldu. Okuduğum ilk iki kitabından sonra diğer ikisi geldi.
*Bahçemde Yeşeren Umutlar
*Deniz Feneri Yolu

Okunacaklar listeme diğer romanlarını da ekledim. Romanlarına verdiği isimler basit beyaz dizileri veya pembe romanları  anımsatıyor ama okumaya başladığınızda hiç de sığ olmadığını, ayak ucunuzu suya dokundurduktan sonra daha derinlere yazarla birlikte yürüyeceğinizi göreceksiniz.


Sarah Jio ile yola devam

Kitapları çok satanlar listesinden inmeyen Sarah Jio'nun yazmış olduğu romanlar okuyucuyu içine çekiyor. Resim çizer gibi detaylı tasvirleri sıkmıyor, tam aksine  görüyormuşsun, oradaki sesleri işitiyormuşsun gibi bir his yaratıyor. Yazarı ilk okuduğum kitabı "Mart Menekşeleri" idi.
  
Romantizmin hoş tadıyla gerçekleri  kotarışı,  okuyucuyu sözleriyle, cümleleriyle uzun içsel yolculuklara çıkarması, sade anlatımını o kadar sevdim ki, kitap bitince, olsaydı da devamını da okusaydım diye düşündüm. 

Hani bazı filmler izlersiniz, biter ama siz bittiğine hala inanamazsınız, işte öyle. Mutsuz gidişatları mutlu sonlarla kaynaştırmayı iyi beceren yazarın Mart Menekşeleri dışındaki Türkçeye çevrilmiş tüm kitaplarını okudum ve her birinden ayrı bir tat aldım. Japon ve Kore filmlerine duyduğum tutku gibi, adı Sarah Jio olan bir tutkum daha oldu. Yazarın okuyabileceğim romanlarını bitirdim, şimdi de yeni kitaplarını yazmasını bekliyorum. O vakit Sarah ile  büyülü yolculuklarıma devam edeceğim.

Yazarın okuduğum tüm kitapları:

Agapi (Ölümsüz Aşk)
Böğürtlen Kışı
Gündüz Sefası
Son Kamelya
Yağmur Sonrası
Elveda Haziran
Yeşil Deniz Kabuğu


 

Mart Menekşeleri ile büyülü bir yolculuk

Okumak farklı dünyalara, farklı bakış açılarına, farklı duygulara yakın olmayı getirir beraberinde. Bazen durup bir önceki cümleye, paragrafa dönüp tekrar okuyabilir, okuduğum üzerinde düşünebilirim.
Okumak güzel bir yolculuk.
Ben bu yolda yürümeyi seviyorum.
Son okuduğum, Sarah Jio’nun “Mart Menekşeleri ” adlı kitabında Seattle’ı ve oradaki yüzen evleri görür gibi oldum. Konuların geçtiği odalarda, salonlarda, evlerde, kumsallarda ben yürüdüm sanki…
İşte bu güzel yolculuk için seviyorum okumayı.

Celile

Fotoğraf 1

Hızla akan hayata yetişmeye çalışır ama bazı anları kaçırırız. Dönemler başlar, biter, değişimler yaşanır. Fırtınalar, savaşlar atlatılır. Düşülen yerden yeniden kalkılır ve savaşların tozu silkelenir, alınan yaralara merhem sürülür, iyileşir ve artık izleri taşınır. Görülecektir ki bazen makam her şey iken bazen hiçbir şeydir. Anılar birikir, duygular taşar... 

Hayat , hangi notada biteceği belli olmayan uzun bir şarkıdır. Şarkınızı bir yadan dinler, bir yandan söylersiniz. Gözlerinizin parladığı anlar da olur, sesinizin titrediği de... Bir gün sesiniz kesilir, şarkınız biter. Uzun hayat mücadelesinde yanılgılar da olacaktır, haklı olunan zamanlar da. Bir şey var ki, en umutsuz anlarda bile sevgiye, aşka sarılır insanlar. Roman gibi hayatlar ve aşklar yaşanır, mücadeleler verilir, kazançlar. da olur, kayıplar da… Bazı insanların değeri çok geç bilinir. Gün gelir, bir romana konu olunur. 



İşte bir romana konu olacak kadar dolu geçen hayatlar ve insanlar, Ela gözlü bir pars ve o parsın sol memesinin altında cevahir taşıyan oğlu Nazım'ın mücadeleli hayatları. 




Osman Balcıgil'in kaleminden, harika bir roman: Celile




Nihayet 37.baskısını okuyup bitirebildim. Henüz okumamış olanlara öneridir. (Kitaba ulaşıp okuyabilmeme vesile olan Hediye hanıma da teşekkürler).




M. Özdaş

6 Kasım 2015 Cuma

Seni sevdim / Gülten Akın'a vedam

Seni Sevdim ! 

Seni sevdim,
Seni birdenbire değil usul usul sevdim.
‘Uyandım bir sabah’ gibi değil,
Öyle değil nasıl yürür özsu dal uçlarına
Ve gün ışığı sislerden düşsel ovalara...
Seni sevdim...
Artık tek mümkünüm sensin…
Şair : Gülten Akın


(Bir yaprağı daha düştü edebiyatın, şiirin. En sevdiğim şiirlerinden biriyle veda etmek istedim. Seni sevdik, öyle birdenbire değil, okudukça, yavaş yavaş sevdik.

Sevilenler kolay unutulmaz.
Sen de adını edebiyata vermiş kolay unutulmayacak isimlerdensin.)
Nur içinde yat Gülten Akın.

2 Mart 2015 Pazartesi

HÂLÂ BENİMLE MİSİN?






HÂLÂ BENİMLE MİSİN?


Hâlâ benimle misin küçük kız?


Gökkuşağının renkleri yansıyor mudur

gözyaşlarından hâlâ?
Dilinde geçmişin sevdalı şarkıları
dinlerken bir şarkıyı dalıp gidişin kendinedir
dönüşlerin bana..
Hüzünlere tutunmuş yine gözlerindeki ışık…
Kırmızı pabuçları sever misin hâlâ?
Sesime bir ses ver
Ağız dolusu bir gülüver…
Uzaksın ve derin
Ne yorgunsun ne dingin
Hem bendesin hem değil…
Senin en ben halin
Benim en sen halim
Ve gözlerin,
Baktığını görmeyen gözlerin…
Arkana dönsen geçmişin kırgınlıkları,
önünde biraz geleceğin kuşkusu
biraz şimdinin telaşı
Suskun bir kalbin geveze bir kaleme tutunuşu
Ve bendeki senin bana direnişi..
Sendeki benin bana bakışı…
Müşerref ÖZDAŞ

17 Ekim 2014 Cuma

Yaşama buruk ve nazik veda

Yaşama buruk veda


Yaşamak zordur, bazen her zamankinden daha çok kararlı olmayı gerektirir.
Peki ya ölmek?

Öleceğini bilmeden, evden çıktığında geride bıraktıklarına son kez baktığını seslerini son kez duyacağını bilmeden gidip geri dönememek de var yaşamın içinde, bu şekilde hazin bir veda ile ayrılmak da…

Kurşunun adres sormadığı gibi kazaların da sıra sende miydi diye sormadan geliverdiği, içimizdeki karanlığın bazen aydınlığa, bazen de aydınlığın karanlığa dönüştüğü, sürprizlerle, acılarla, umutlarla, umutsuzluklarla, beklentilerle, sevinçlerle, sevinçlerin tükenmesiyle dolu bir yaşam sürüyoruz.

Gündelik sıradan haberler haline geldi artık özellikle trafik kazaları. TV ekranlarında her gün savaş görüntüleri, yaralılar, kan revan içinde görüntülerle karşılaşan insanlarımız bu duruma da o kadar alıştı ki, bardağındaki çayı yudumlayarak, ağzındaki lokmasını yutarak izlemekte.

Dün öyle bir şey oldu ki, haber sitelerinde öyle bir video yayıldı ki,  gitmeye, bu dünyada yaşayacak bir şeyi kalmadığına karar vermiş içimizden birinin veda videosuydu bu. Yaşamak bazen her zamankinden daha kararlı olmayı, daha yürekli olmayı gerektirir gerçekten de. O, aynı kararlılığı gitmek için göstermişti.

Bugün o videoyu ben de izledim. Sükûnet içinde gördüm pek çok kişi aksini iddia etse de.
Tutunacak belki çok dalı olan ama tutunmamayı tercih eden biri gibi göründü bana. Ne yaşadıysa hepsini geride bırakıp çekip gitmek… İsteği buydu, bunu tasarladığı belliydi.
Ölüme gülen yüzüyle belki de içi kan ağlayarak gidiyordu.
“Hayatıma güzellik ve ilham katan herkese teşekkür ederim. İyi bakın kendinize.” diyecek kadar da sevgi doluydu kalbi. Ve 37 yaşında yaşama bye deyip gitmişti.

Açıktı, netti, yaşam motivasyonu kalmadığını belirtiyordu. Çevresiyle de daha önceleri bu fikrini defalarca paylaşmış olduğu da videosundaki şu sözlerinden anlaşılıyordu: 
Bu sabah yaşam defterimi kapatıyorum. Birçok arkadaşımla konuştum bu süreçte, dolaylı ya da doğrudan, okudum, araştırdım ve hatta doktora gittim ama sonunda bu kararı aldım.”

Anlaşılan o ki o kişilerden hiçbirinin eline ve yaşama sarılamamıştı. Belki onun karanlığına ışık tutmayı becerememiş, belki de yaşamındaki karanlığın, ışığının söndüğünün farkına varamamıştı kimse.

Ölüm haberi alındığında yakınları inanamadı, bu gerçeğe inanmakta güçlük çektiler. Yakınları dışındaki çok kişi de onu suçladı. ODTÜ mezunu olduğu öğrenilince de öfke, kalplerdeki karanlık bu defa ODTÜ’lülere yöneldi. İnançsız bir sürü genç yetiştirildiğini saldırganca söyleyenler oldu. İnançsız olduğu için bunu yaşadığını söylediler, yargıladılar. Oysaki kimsenin hakkı değildi yargılama.

O kendini yargılamış ve bir karar vermişti. İşte tek gerçek buydu.
Bir yazılım firması sahibi ve Toastmasters Derneği Başkanı Mehmet Pişkin tarafından çekilip sosyal medyada yayınlanmış bu videonun viral olabileceği de, bir şaka olabileceği de konuşulmuştu.
Hiçbiri değildi.

Sonuç: Ağzında kekremsi şarap tadı, gözlerindeki nem, sigarasından çektiği bir nefes duman ile vedasını yapıp gitti. Belki de pek çok kişiden daha onurluca davrandı.

Kimse kendi doğumuna karar veremez belki ama görüyoruz ki ölümüne karar verebiliyor.

Uzmanlarca bu sağlıklı düşünemeyen bir beynin işi ama hepimiz her gün defalarca çeşitli kanallarda TV yapımcıları tarafından onay verilip gerçekleştirilen bir yığın ölüm kokan haber görmekteyiz. Bu kişilerin beyni Pişkin’in beyninden daha mı sağlıklı?
Hangisi doğru?
Söz konusu veda videosu gösterimden, sitelerden kaldırılsın diyenler ne kadar haklı?

Sevenleri acılarını yaşayadursun, tanımayanlar da suçlayadursun…

Ekşi sözlük’e göz attığımda konu hakkında fikrini belirten kureselpanda nick’ine sahip birinin yazdıkları dilimin ucunda olduğu halde cesaret edip yazamadıklarımı dile getirmiş sanki. Şöyle demiş:

Az önce izledim mehmet pişkin'in intihar videosunu:

Gerçek mi, değil mi bilmiyorum; öğreniriz birkaç saate kalmadan... ama hislerim görüntülerin gerçek olduğu yönünde . Hiç tanımadığım, yüzünü görmediğim, bu kadar güleç yüzlü ve keyifli bir insanın kendisini öldürmeden önce içtiği son şaraba, son sigaraya tanıklık etmek allak bullak etti içimi!
Kendi hayatımı düşündüm, mutluluklarımı ve mutsuzluğumu; umutlarımı ve karamsarlığımı... Sonra bir kez daha baktım Mehmet Pişkin'in gözlerine, dinlediği Ella’nın “ Every time we say goodbye “ şarkısını dinledim yeniden. Boğazım düğüm düğüm oldu. Tanımak istedim O'nu.
İntiharı kutsamıyorum ama bu intihar olayı aklıma Marx'ın intihar üzerine şu cümlesini getiriyor:
"intihar insanın kendi varoluşu üzerine söyleyebildiği son sözüdür." …

Bu sözler üzerine uzun uzun düşündüm. Son sözlerimizin en güzel sözlerimiz olabilmesini diledim.

“ Ben giderim adım kalır, dostlar beni hatırlasın.” demiş Âşık Veysel. O genç adamdan geriye de buğulu bakışları, kararlı sesi, şarabı, sigarası ve şarkısı ile bir video ve anılarda bir isim kaldı.

Sen diyorsun ki: "Hayatın tatsız taraflarıyla çok başa çıkamadım herhalde. Çünkü nazik, neşeli, eğlenceli, akıl ve ruh olarak böyle bir inceliğe ve derinliğe sahip birisi olmayı çok önemsedim. Ve şu anda bunları korumak ve sağlamak ciddi bir yük haline geldi benim için."

Umarım bizler bu ciddi yükü taşımaya devam edebilir, birbirimize bu yükü omuzlamak konusunda yardımcı olabiliriz.

Güle güle genç adam.

Müşerref Özdaş